Kalbimin en derinden, kalbinin en derine…. 

 

Geçen hafta annemin 8. kez pet mr randevusu vardı. Pet mr ne diyorsan; kanser hücrelerini çok net bir şekilde gösteren bir araç diyebilirim. Şu an her şeye çok şükür ediyorum. Öyle bir karanlık bir yerden, umut arama yolculuğuydu ki, bizimkisi sana anlatamam.

İki sene önce anneme bu teşhis konduğu zaman, aklımda kalan ve unutamadığım birçok anı var. Geçen 8. pet mr randevusuna gitmeden önce zihnim kendi başına karanlık anılarımı bir film gibi gözümün önüne sererken, bedenimin de o anılara nasıl da tepki verdiğini izledim. İzlemeyi öğrenince de endişe ve bedenimde hissettiğim sıkışma hissi de açılmaya doğru gitmeye başladı ama ilk başlarda böyle olmuyordu, hem de hiç. Kapıları kapatıp, ağladığım çok gün vardı. İnsan kendini nasıl aciz hissediyor kelimeler yetmez ifade etmeye. Sohbet sırasında annemin sağlık sorunu gündeme geldiğinde illa ki, birisinin ailesinde benzer duruma yakalanmış ve sonunda ölen birisi oluyordu. Yutkunamıyormuş gibi hissediyor ve o alandan kaçma isteği duyuyordum. Tüm bu hisler içinde hocama yazdığım maili hatırlıyorum. İnsanın mesafelere kafa tutan, sıcacık bir bağ ile bağladığı bir hocasının olması öyle kıymetli ki, karanlıkla bezeli kalbi ısıtıyor. Yardım istemeyi ve iyi değilim demeyi ben o zamanlar öğrendim. Zira o zamana kadar dışarıya karşı giydiğim güçlü bir kıyafetim ve her zaman iyi olma eğilimim vardı. Tüm bu süreçten güçsüz olabilirken güçlenmeyi öğrendim.

O zamanlar pek yakın olduğum bir arkadaşım vardı. Bir gün telefonda beni aramış ve uzaktan bir akrabasının benzer bir durumda olduğunu anlamıştı. Ben de deneyimlediğim tüm ayakta kalma listemi ona anlatırken, şöyle bir cümle kurmuştu: ”Neyse ki benim senin gibi çok yakınım, annem değil!” Telefonu kapattıktan sonra kendime gelemedim,  kırıldım.

İnsanın kalbinin en derine hassasiyet göstermenin ne kadar önemli olduğunu hayat  farklı sahnelerde öğretiyordu. O zamandan bugüne tüm kalplerinin en derinine aynı hassasiyetle yaklaşmayı araştırıyorum. 

Farkındaysan kanser kelimesini kullanmamayı tercih ediyorum. Bu süre zarfında ve halen o kelimeyi  biz kullanmıyoruz. Bu yazıyı okuyorsan senin de ailende ya da yakın çevrende benzer durumları yaşayan tanıdıkların, arkadaşın, ailen var ise; kendi sağlık bütünlüğünü olabildiğince dengeli şekilde koruman, sonra  da elinden mevcut şartlar içinde elinden geleni yapman ve duygusal olarak hissettiklerinin ağırlığını paylaşabilmeni öneririm. Ve en önemlisi; o ağlarken sen de onunla ağlama, elini tut, yanında kal ama onun yanında güçlü olman gerekiyor.

Bizim yaşadığımız süreçte annemin sıklıkla sorduğu ”neden ben?” sorusu vardı. Zamanla benzer hikayeleri olan insanları tanıdıkça ve konuştukça yalnız olmadığını hissetmek ona çok iyi geldi ve bize de iyi geldi.

Tüm o karanlık dediğin zamanları nasıl aştınız diye sorarsan bilmiyorum, hiçbir fikrim yok! İnsana anlayamayacağı şekilde bir güç geliyor. Ayakta kalmasını öğreniyor. Denge… Dört bir yana dağılan parçalarla denge yeniden oluşuyor. O zamanlar matın üstüne çıkacak ruhsal olarak gücüm yoktu, biliyor musun en büyük, en zor asana o zamanlar o halimi, o kırılganlıığıa gösterdiğim tekamüldü. 

Denge…Matın üstünde denge, matın dışında denge.. Düşmemem lazım diye çeneyi ve omurgayı sıkıştırmak yerine düşmenin de dengeye dahil olduğunu keşfetmem uzun zaman aldı ve sanki o an, kendi küçük dünyamda havi fişekler gökyüzünde patlamaya başlamıştı. 

O zamanlar yazdığım yazılara bakıyorum, karanlık da aydınlığa dahil diye ne çok yazmışım tam olarak da hissedemeden. Bilmek ve deneyimlemek çok ayrı şeyler. Ben öğrenmeyi deneyimliyorum ki, bu durum: insanın hassaslaşmasına vesile oluyor.  O yüzden iki ayağın üstünde durabildiğin gibi düşmesini de, ağlamasını da bil ki denge kendiliğinden oluşsun. Yaşamın senin bile kontrol edemediğin dengesine teslim her şey. Onun için sıkışlıktan gevşemeye alan açarken, gevşeyemediğin durumlarda da o hali içeri almaya gönüllü ol.  Ve sen gönüllü oldukça tüm dağılan parçalar yeniden yerleşmeye başlıyor.

Tüm bu süreçten ve halen öğrenmeyi deneyimlediğim bilmediğim, gelmemiş gelecek hakkında yorumda bulunmamak, varsayım yapmamak. Bazen kafamın içinde ya şöyle olursa diyen soruları fark ediyorum. O zaman tek yaptığım tam şu anı önce fiziksel ve duygusal olarak algılamak oluyor, korkumu ne besliyorum, ne de bastırıyorum. Tam aksine orada olduklarını çok net görüyorum ve tüm her şeye rağmen yine de hayatın bana adım attırmasana izin veriyorum.

Kalbimin en derininden, kalbinin en derinine.. Oradakileri paylaşmayı ihmal etme! Işığı paylaşabildiğin gibi karanlığını da paylaş. Mutlulukların kadar acını da paylaş. Paylaş ki, derin okyanusun sularında kaybolmayalım. Çünkü bu okyanusta hep birlikteyiz ve dışı diye bir alan yok!

Kalbimin en derininden, kalbinin en derinine..

Sevgiyle..

 

 

Kalbimin en derinden, kalbinin en derine…. ” için bir yanıt

Yorum bırakın