Sadece bitiş çizgisindeki başarıyı düşünen bir hayat koşucusuydu. Yıllar geçtikçe bu koşunun ne kadarını kendi istediğini ne kadarı ailesinin istediğini bile unutmuştu. Ailesinin istediği bir üniversitede okuma şansı kazanmıştı. Bütün ailesi onun için sevinç çığlıkları atarken o sessizce sevinen ailesine, akrabalarına baktı. Ama neden mutlu olamıyordu onlar gibi? Rol yapmayı öğrendikçe içinden bir şeyler de ölmeye başlamıştı. Hayatındaki şeytanlar uzun zamandır onu savaş alanında beklerken o sessizce çalışma masasında oturmuş ders çalışıyordu.
Üniversite yılları belki de onun için hayatının en zor yılları olmuştu. Gözlükleri, her gün atkuyruğu yaptığı saçları ve etrafındaki herkesten farklı giyim tarzıyla o kadar farklıydı ki… Arkadaşları olmamıştı hiç. Halbuki ne çok isterdi arkadaşlarıyla bir yerlerde eğlenmeyi. Eğlenmek ne demekti? Dost ne demekti? Aşk ne demekti? Onu hayattan uzak tutan hayatının muhafızları durumdan çok memnundu. Ama o… Gece düştüğüne güne kendinden iğrenerek ağlardı. Sabah olduğunda ise ona verilen rolü en iyi bir biçimde yapardı.
Üniversitedeki hocası, öğrencilerinden kendilerini ve istedikleri gelecekleri anlatan bir kompozisyon yazmalarını istemişti. Bilgisayarının başına geçti ama bir türlü başlayamıyordu. Çünkü yazacak bir hikâyesi yoktu kendisine ait. Hayatının yarısından fazlasını uyuyarak geçirdiğini anlamıştı. Bu ödünç alınmış hayat onun midesini bulandırıyordu artık. İçinden geçenleri sil tuşuna basmadan yazdığında gözlerinden gelenlere engel olamamıştı. Bu sırada odası birden kararmıştı. Ne olduğunu anlamadan karanlık bir siluetle karşılaşmıştı.
___”Artık farkındasın. Senin gelmeni uzun zamandır bekliyorduk. Seni savaş alanında bekleyenler var. Eğer hayatını geri almak istiyorsan….”
___(Simsiyah gözlerinden süzülen yaşları silerek) Hala şansım var mı?”
___”Hala var… Nefes aldığın sürece şansın her zaman vardır.”
___”Ya kazanamazsam?”
___”Hayatta asla denemeden bilemezsin. Bütün olasılıkları bilsen de bu bir şeyi değiştirmez. Kazanma şansın var ama evet kaybedebilirsin de ama o zaman şu andan daha mutsuz olamazsın. Bazen hayatın azgın dalgalarına atlamak gerekir. Bütün olasılıkları kucaklayarak atlamak. Sadece atlamak. Gerisi sadece kocaman bir boşluk…”
___ ”Peki. Şansımı denemek istiyorum. Her ne olursa olsun.”
Bir anda o, karanlık bir silüetle beraber kaybolmuştu. Savaş başlamıştı bir yerlerde….
bir iki gün bakmadım sen bayağı yazmışsın…:)
buda benden:
savaş günlüğü: kaçıncı günde olduğumu unuttum,bu aralar günleri sayamayacak kadar yorgunum.son taaruzu püskürttükten sonra aldığım yaraları farkettim…sanırım keniklerim kırıldı..hemde çok sayıda kemiğim…ayrıca fazlasıyla yaşamsal sıvı kaybediyorum…toparlanabileceğimi sanmıyorum,okuduklarıma göre bundan sonrası uyur-uyanık bir modda sonsuza kadar kalmak..eskiyi düşünüyorum..konforlu ama bana ait olmayan yaşamı…o rahatlık özlenmeyecek gibi değil…gözlerim kararıyor..yenildim…sanırım hep o masada kalmalı,hep o istedikleri olmalıydım…hayaller başladı işte…gaipten sesler geliyor sanırım…”sonsuza dek yatabilen ölü değildir;
ve tuhaf zamanlarda ölüm bile ölebilir”…
tabii yaa!! işte hatırladım..bacaklarımdaki kaslarda bir yanma yayılıyor…sırtım geriliyor…yavaştan ayaklandığımı hissediyorum…kaybetmedim..henüz değil…bugün değil!….
BeğenBeğen
yeniden doğmuştum belki de …ölüme o kadar çok yaklaşmış ve ona meydan okumuştum. hayatım boyunca yaptıgım her şey anlam kazanıyordu!!şimdi ayağa kalkma yakıp yıkılanları onarma zamanıydı…yakılıp yakılmış olan ben bile olsam hem de…..
''sonsuza dek yatabilen ölü değildir;
ve tuhaf zamanlarda ölüm bile ölebilir”.
bunu çok sevdim ayrıca yazını da sevdim :=)
BeğenBeğen
'sonsuza dek yatabilen ölü değildir;
ve tuhaf zamanlarda ölüm bile ölebilir”.
alıntı bu..hp lovecraft..cthulhu mitosu ile ilgili birşey…beğenmene sevindim..:)
BeğenBeğen