Bir kız çocuğu… Mavi elbiseli bir kız çocuğu… Eski elbisesi ve ayakkabısına aldırmadan kaldırımda nasıl da kendi kendine dans ediyor… Gözlerine bakıyorum simsiyah nasıl da yaşam dolu görünürdeki yokluğa rağmen hem de… Biraz önce ne kadar rahat diyerek oturduğum sandalye bir anda ne rahatsızlık vermişti bana. Boğazımda bir düğüm hissediyordum.
Bir anne ve kızı mavi elbiseli kızın yanından geçiyorlar ama görmüyorlar. Kız, annesinin eteğine yapışmış annesini oyuncakçı dükkâna sokmaya çalışıyor. Kız, istediğinde başarılı olamayınca ağlamaya başlıyor. Mavi elbiseli kız ise eskimiş elbisesinin uçlarından tutarak kendi etrafında dönerek dansına devam ediyor. İki sevgili geçiyor mavi elbiseli kızın yanından ayakkabıcı dükkânına giriyorlar ama onu görmüyorlar. İki kız arkadaş geçiyor önümden. Kız, almak istediği cep telefonundan bahsediyor. Benimki eskidi artık diyor elindeki ‘son model’ cep telefonunu gösterirken mavi elbiseli kız geçiyor yanlarından elleriyle başını tutarak dansına devam ediyor ama görmüyorlar.
Canım yanıyor. Gözlerimden dökülenlere engel olamıyorum. Mavi elbiseli kız gözümün önünden dans ederek kaybolurken beni bekle bende seninle dans etmek istiyorum diye haykırmak istiyorum ama olduğum yerde hareket bile edecek gücüm kalmıyor. Başım dönüyor, midem bulanıyor.
Etrafıma bakıyorum kimse mi görmedi yani diye düşünüyorum ama herkes kendi dünyalarındaki gerçek (!) mutluluklarla o kadar çok meşguldü ki gözlerinin önündeki ‘saf mutluluğu’ görememişlerdi.
Mavi elbiseli kız büyüğü zaman olacakları düşünüyorum. Boğazımdaki yumru daha da büyüyor. Büyüdüğün zaman hep böyle mutlu kalabilecek misin? Keşke kalabilsen…
İçten içe bildiğim gerçek yüzümü alev alev yakıyordu.
Çünkü biliyordum ki mavi elbiseli kızı bugün fark etmeyen mutlu (!) insanlar topluluğu yarınlarda bir gün onu yutacaktı…