Sana dair bir yolculuk yaptım bugün. Geçen yılların ardından bizi aramadım. Tozlanmış anıların tozunu alarak seni daha doğrusu bizi aramaya koyuldum.
Solan bizi aradım kendi sözcüklerimde… Bir zamanlar yollarına döktüğüm cümlelerimi aradım. Her şey nasıl da solmuştu. Hala canlı ve geçen senelere inat nasıl da yeni gibi duruyordu fotoğraflarımız. Mutlu iki âşık… Nasılda gülüyorlar. Mutlu görüyorduk… Sadece görünüyor muyduk diye hatırlamaya çalıştım. Sanırım uzun gecelerin yolda olduğunu biliyorduk ama onlara inat hoyratça gülüyorduk. Şimdi bu fotoğrafa bakarken neden başkasının anısına bakar gibi kendiminkine bakıyorum bilmiyorum. Belki nedeni o uzun gecelerdir ya da kaçınılmaz son olan biz’e yabancılaşmamdı. Hangisiydi acaba? Belki de ikisi birdendi bilmiyorum ama uzaktan bir yabancının fotoğraflarına, yazılarına bakar gibi bakıyordum bizimkilere. Hâlbuki ne acılar çekilmişti bitmek bilmeyen gecelerde…
O zaman bu yolculuk nereden çıkmıştı? Sanırım sadece anılarıma yabancılaşmamak için kendi anılar girdabımda yolculuğa çıkmıştım. O zaman anlamıştım bizi o gecelerden sonra öldürmüştüm. İlk öldürdüğüm biz’din sen… İlk öldürdüğüm… Ve ondandı biz’im hikâyemizin benim hayatıma karabasan gibi çökmemesi, gölge gibi takip etmemesi… Bizi öldürebilmiştim…