Bir koltukta sığan iki liseli sevgili..Nasıl da mutlu görünüyorlar.Etrafın bakışlarına aldırmadan dalmışlardı konuşmalarına. Acaba gelecekte birgün de hayatlarını aynı koltuğa sığdırabileceklermiydi? Ya da böyle bir istekleri varmıydı? Belki de hepsinden önemlisi gelecek korkusu sarmışmıydı onları? ”Gelecekte birgün” ile başlayan cümleler kurmaya başlamışlarmıydı? Şimdi yanlarına gidip geleceği planlamayın, nasıl olsa gelecek sadece siz şimdiki gibi başkalarının bakışlarına aldırmadan doğru bildiğiniz ne varsa yaşayın demek ne çok isterdim. Ama ben bir yabancıydım…
Kulağında kulaklarını takmış elinde cep telefonun ekranından başını kaldırmayan bir çocuk.. Ne çok belliydi rahatsız olduğu birşeylerden… Zamanı harcama gayreti o kadar barizdi ki… Sinirli ve tepkili bakışlarının nedeni belli olmuştu. Beklemek insanları böyle yapıyordu eğer sen ‘beklediğin anı’ yaşamak yerine harcamayı seçersen… Çünkü zaman senden gidiyor ve geriye asla dönmüyor. Olayın ironik kısmı ise çocuk,sevgilisi geldikten sonra bile rahatlamamıştı. Hala beklemekte kalmıştı herhalde….Belki de hala bekliyordur…
İçeri yeni giren insanlar kendilerine oturacak yer bulmak için bakınıp bakınıp duruyordu. Bir boş yer bulduklarında ise onu başkalarına kaptırmamak için gösterdikleri telaş vardı ki kişiler değişiyor ama aynı telaş sürekli yaşanıyordu. Gidilecek o kadar çok yer varken bu inat nedendi? Belki de hayata karşı da böyleydik…Sürekli sahip olacaklarımıza, kaplayacağımız alana o kadar çok önem veriyorduk ki asıl meseleyi kaçırıp duruyorduk. Asıl mesele mi ne ? Yaşamak sadece yaşamak…Çünkü her zaman gidilecek başka yerler vardır.Eğer elimizde hiç alternatif de kalmadıysa alırız içeceklerinizi elimize yol nereye götürürse…Hayata manzara resmine bakar gibi bakmaktansa yaşarız belki o zaman…Kim bilir ?