En karanlık gece

Genelde çoğumuz hatırlamanın yük olduğunu düşünürüz. Yük olmasının belki de tek nedeni geçmişi bir sırt çantası olarak taşımamızdır. Ne barışırız geçmişle ne de onunla yüzleşecek cesareti gösterebiliriz. Onun yerine kaçarız ama sırtımızdaki yükle nereye gidebiliriz ki? Bazıları şehir bile değiştirir ama sırtındaki çantayı atması gerektiğinin farkına varamaz! Çünkü o çantayı atmak için önce yüzleşmek gerekir.

Pek kolay olduğunu söylemiyorum ama eninde sonunda zaten hepimiz o sırt çantasının içindekilerle yüzleşiyoruz. Bazen biz sırtımızdaki yükten kaçarken birden içindekilerin dışarıya saçıldığı da oluyor. Hazır olmadığın bir savaşının içine girmiş buluyor insan kendini…
Aslında bu kelimeye fazlaca inanırız. ” Doğru zaman”, ”doğru yer”, ”doğru adam”, ”doğru kadın” …. Öyle ki bazen bu ”doğru”ları beklerken koca bir yaşam uçar gider elden!
Bildiğim bir şey var ise o da en doğru zamanın sadece ”şimdi” olduğudur! Zaten genelde bu şimdiden korktuğumuz için ”doğru”ları bekler dururuz. Çünkü insanın aslında her şey için hazır olduğunu anlaması büyük bir uyanış ve sorumluluk getirir. Artık ”doğru’nun arkasına saklamanın imkanı yoktur!
Geçmişi sırt çantası olarak taşır, bir yanda da gelecek için endişe duyar ve ”doğru”larımızı bekleriz.
Çok uzun zaman taşıdığım ve bir yanda da kaçmaya çalıştığım geçmiş yüklerim vardı. Hatırlamak canımı yaktığı için anılarımı üstünü sahte mutluluk örtüsüyle örterdim. Etrafa ve kendimi mutlu olduğuma inandırsam sanırım mutlu olacağımı düşünüyordum. Sonra ruhum ve bedenim kaçmaktan yorgun düştü ve günün birinde pes etti! O gün kendimle verdiğim savaşı kazanabileceğimden bile emin değildim.
Pandora’nın kutusunu açtığımın farkındaydım ama artık bunu yapmanın zamanı geldiğini de biliyordum. O çantaya canımı acıtan bütün anılarımı atmıştım. Benim için o çanta anı çöplüğünden ibaretti ama sonra anladım ki aslında asla çöpe atmayı başaramadığım anılarımdan ibaretti.
Önce çantanın içindeki bütün anıları boşalttım ve hepsini tekrar ve tekrar hatırladım. Biraz ağladım, biraz sustum sonra yine biraz ağladım. Unutmaya çalıştığım her şeyi net hatırlıyordum. Canım çok yanıyordu. Bir noktadan sonra bütün anılar bir film şeridi hızında arka arkaya durmadan gözümünün önünde sıraya dizilmişti. Hissettiğim, bildiğim bütün acıların en büyüğüydü. Sanki bir yandan başım uğulduyor, bir yandan etimi kopartıyorlar, ruhumun çığlık seslerini duyabiliyordum..
Ağladığını, çığlık attığını ama yardımına kimsenin gelmediğini ve geçmişi aynı tazelikte hatırladığını hayal et! Hani en çok canını yakanların sanki bugün oluyormuş gibi baştan ve baştan yaşadığını düşün! İşte öyle bir şey…
Geçmişimin anıları, sanki şimdinin canavarları olmuştu! Ama bir noktadan sonra bir şey hissetmiyorsun. O noktaya geldiğinde hissettiklerimde değişmeye başladı. Ne geçmişi aynı tazelikte hatırlıyor, ne de ağlıyordum. Gülüyordum artık! İşte o zaman anladım sırtımdaki anı çöplüğünün artık gerçekten de çöpte olduğunu…
O gün ruhumun en karanlık gecesiydi. Her şeyi sıfırlayıp her şeye baştan başladığım gece… Sonunda anılarımın tutsaklığının bittiği gece..
En karanlık gece bitmişti ve ben sabaha kavuşmuştum.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s