Acaba sonun ”son” olduğunu bilsek bir şeyleri farklı yapar mıydık? Biriktirdiğin yarınların tükendiğini anladığında bir şeyler değişir miydi anlıkta olsa?
Bir şekilde görüşmeyi hep ertelediğiniz arkadaşınızla bir daha görüşmeyeceğinizi öğrenmek, uzun zamandır ziyaret edilmeyen akrabalar, büyükler, sona eren arkadaşlık, bir aşkın bitişi… Bunların birinde bir daha yürüyemeyeceğinizi anladığınızda o yol birden kapanmıyor, yol daha da uzuyor ve siz uzaktan bakarken buluyorsunuz kendinizi…
Bir şekilde asla tamamlanamayacak bir yolunun olduğunu bilmek ve onunla yaşamak da kolay değildir.
Bazen düşünmeden edemiyorum, o yolda yürümeye çıktığımızda ve gerçekten o yolun bir noktada biteceğini bilsek o anın son an olduğunu bilsek neler söylerdik? İçimizde kalan cümleler konuşur muydu? Anı, sonsuzluğa sığdırma çabasına girmeden sadece o anın keyfini sürebilir miydik?
Aslında bütün anlar sondur ve hep yeni bir an gelir ve zincir böyle devam eder ama bazı anlar vardır ki onları ancak anılarında yaşatabilirsin.
Yolun sonu olsa bile eğer kalbinde söylemen gerekenler bitmediyse çıkmaz sokakta hapis olmandan kaçış yoktur. Hem de bitmeyen bir yolun izinde…
O yüzden eğer hala kalbinde yarım kalmış cümleler besliyorsan ve bunları söylemen için çok geç ise sen yine de söyle sahibinin duymasına gerek yok ki… Yaz ya da sesli söyle ama kalbinde tutma. Gitmesi gerekene her şekilde ulaşır ve sende bitmeyen yolun tutsağı olmaktan kurtulursun.
Her an son an’dır. Belki de söylenmemiş cümlelerin lanetinden kurtulmak için bunu bilerek yaşayalım..