Gözleri dolmuş, karşımda ağlamaya başlamıştı.
_’Beni en çok sevdiğimle tehdit etti biliyor musun? En çok sevdiğimle? Düzelmem lazımmış, ben hasta değilim ki.. Bu seçim de değil ki, bu kimlik…Neresini anlamak istemiyorlar?’
Konuştukça daha çok gözleri doluyor, o konuştukça yeniden bir gerçekle yüzleşiyordum. Bu ülkede ayrımcılık vardı!
Şimdi bu yazıyı sonuna kadar okuyacak cesaretin var mı bakalım?
Anneler ve babalar, dünyaya getirdikleri çocukları öyle bir sahipleniyorlar ki, aracı olduklarını unutuyorlar, sırf bu yüzden görmüyorlar onları.. Benim diyorlar bu çocuk benim! ‘Ben ne istersem onu yapar, kimi istersem onu sever, neyi yapmasını istersem onu yapar!’ Ve ne oluyor ? Ne istediğini yüksek sesle söylemeyen insanlar yetişiyor ve onlar da mutsuz çocuklar yetişiyor ve böyle gidiyor! Topluma uyum sağlamak adına, kendi istediklerini, arzularını, kimliğini yok sayan insanlar yetişiyor?
Hangimiz sıkışmadık komşu ne der, o ne der, bu derler arasında? Bazılarımız oralarda bir yerlerde arafta kaybolmuşken hala inatla devam ediyoruz ‘doğru ve düzgün’ yaşam zırvalıklarına…
Evet, bu ülkede gay, lezbiyen, biseksüel ve travesti sorunu var! Sorunun olmasının nedeni onların var olması değil, onlara hastalıklı iyileştirilmesi gereken bir HASTA gibi yaklaşılması… Düzelir, iyileşir, değişir diye kapatılan gözler sorun! En güvendikleri ortam olan aileleri tarafından, arkadaşları tarafından bile dışlanmaları sorun.. Hep iki hayat yaşamak zorunda olmaları sorun.. Gerçek kimliklerini söylerlerse alay edilmeleri sorun.. Yok sayılmaları sorun.. Özgür olmamaları sorun..
Bence bunlar sorun dostum!
Papatyanın başka güzelliği var, lalenin başka, gülün başka… Hepsinin bir bahçenin içindeki güzelliği ise bambaşka.. Uyum, demek herkesin aynı olması demek değil ki, uyum demek tüm farklılıklarımızla birlikte var olabiliriz ve bir arada zarar vermeden birbirimizin alanlarına saygı göstererek yaşayabiliriz demek.. Bir çiçek kadar bile olamıyoruz be dostum!
Birçok gay arkadaşım var ve o yüzden onların yaşamlarının hiç kolay olmadığını biliyorum. Sevdikleri ile el ele yolda yürüyemiyorlar! Benim için çok basit olan bir eylem bile onlara İstanbul gibi bir şehirde kocaman bir ütopya.. Aile kurmak isteseler bile ‘evlilik’ kavramının sadece kadın ve erkek arasında olması gerektiği düşünen bir ülkede yaşıyorlar.
Sen nasıl et, kemik, duygularla çevrili isen onlar da öyle.. Seni yaşam nasıl bir yerlere sürüklediyse, onları da sürükledi.. Aynı yerlere ya da benzer hikayeler yaşatmaması demek sizin farklı olduğunuz göstermez ki.. Hepsi yaşamın hareketi.. Birbirinden ayrı değil ki.. Neresini anlamak istemiyorsun? Gerçekten neresini anlamak istemiyorsun?
Arkadaşımla konuştuktan sonra kalbime bir ağırlık oturdu. Unuttuğum, hiç bilmediğim, tanıdık bile gelmeyen bir sesin ağırlığı..
Ayrımcılık, sana benzemeyenleri dışlamaya başladığın zaman başlıyor.. Hepimiz aynı olmak zorunda değiliz ama sadece gönüllü ol papatyanın doğasını anlamaya.. Ya da sadece onun gözlerinin içine bak, tüm ezberletilmiş kitapları bir kenara atarak bak! Göreceğin tek şey, yine kendin olacaksın nasıl olsa..
Kendi doğanın hareket ettirdiği şekilde yaşayacak cesareti bul! Bu çok zor, ama çok zor ama başkalarının seni kabul etmesini beklemek yerine içeri bak! Sen, gerçekten kendini kabul ettin mi? Artık gibi kendin davranıp, özgürce uçabilir misin?