İki adım atıyor ve sonra duruyordu. Ayakları vücudunu taşımaya pek hevesli değildi. Doğduğundan beri böyleydi. Hiç koşamamıştı. Yürüyüş şekli yüzünden hep ‘yabancı’ olmuş ve dışlanmıştı. Daha çoçukken ruhu hep farklı olmanın yükünü çekmeye başlamış ve ufacık çocukken dış görünüşe göre değerlendirmenin ne demek olduğunu anlamıştı. Ne yaparsa ne söylerse söylesin hep o şaşkın bakışlar….
Şimdi koca adam olmuştu ama durum pek farklı değildi. Yanında koşarak geçen çocuklara hasretle bakıyordu. Çünkü aslında hiç çocuk olmamıştı. Hayat onun çocuk olmasına izin vermemiş ve o da hiç yaşayamadığı çocukluğunu hep özlemle anmıştı. İnsan hiç yaşayamadığı şeyi özleyebilirmiydi?Bir yerlerde hiç yaşamadığı anıları vardı. Belki hiç onun anısı olmamıştı ama bir yerlerde onundu işte.
İki adım atıyor ve sonra duruyordu ama kimse farkında bile değildi. Kaçan bakışlar ya da farkında olmayan insanlar…. Çocukluğundan beri alışıktı bu duruma. Çünkü çocukken daha öğrenmişti hayalet olmayı…
Hayaletler her şeyi görür ve farkında olurdu ama yine de görünmezlerdi ve günün birinde görünseler bile korku dolu bakışlar bakardı onlara.