Hiç görmediğim bir tepeydin bana.
Kendi yeşil dolu dünyana beni ne kadar çağırmış olsan da o tepeden hiç bakmamıştım ben. Tepenin gördüğü muhteşem manzarayı hiç görmeden sevmiştim ama hiç görmemiştim ki… Sadece anlatmıştın, sadece çağırmıştın.
”Bir gün” ile başlayan cümleler hiç bitmiyordu. Halbuki elimizde ne çok şimdi vardı. ”Birgün” için acaba kaç şimdi harcamıştık? ”Birgün” ne kadar uzağa atmıştı bizi. Şimdileri görmezden gelerek birgünlere güvenerek yazmıştık bir masal. Belki de o manzarayı hiç görmeden sevmemin nedeni hiç yaşanmamış bir masalın büyüsüydü.
Yaşama, birgünleri beklediğimizi söylediğimizde ise ”bir günler” kaçıp gitmişti bizden.
Ve sonunda öyle bir masal olmuştuk ki bizim olduğnu bile unutmuştuk. Hiç yaşanmamış bir geçmiş artık bir masal olmuştu.