Asla….Asla… Asla… Ne çok asla demiştim.
Kendimden uzaklaştırıp asla dediğim her şeyi fırtınalara emanet etmiştim ama emanet ettiğim fırtınalar öyle bir esmişti ki hayatımda eninde sonunda aslalarım onu istemeyene geri dönmüştü. Neleri uzaklaştırırsam hayat, onlara benim hayatımda bir yuva yapmıştı. Benim hayatımda bana ait olmayan bir yuva … Ve o yuva, içimde ben büyüdükçe büyümüştü. Yoksa ondan mı yuvam yoktu? Bana yer olmadığı için mi?
Asla demek, beni güçlü yapmamış aksine güçsüzleşmiştim.
Aslalarım anı defteriminde yerini alınca anladım.
Hayata karşı asla ile ayakta durmak imkansızdı. Aslalarım bana bir şekilde kendi istediği şekli vermek istiyordu. Esas olan ise, bütün olasıkları kucaklayabilmek ve kırmızı kalemle çizdiğim kesin çizgileri silebilmekti. İşte o zaman hayat sürprizlerle dolu bir güzel bir masalı andırıyordu. Çünkü hayat kesin çizgileri sevmezdi ve ister kısa yoldan ister uzun yoldan bunu öğretiyordu.
Sonunda bazen siz diye birşey kalmasa da…