Kendine etrafı duvarlarla kaplı bir ev yapmıştı. Gerçekten evimiydi? Belki evden çok barınağıydı ya da öyle sanıyordu.Yirmili yaşlarının başında dünyaya küstü ama belki de en kötüsü kendisinin bile henüz fark edemediği içinde patlamaya hazır bir volkan olmasıydı. Öyle bir volkandı ki bu etrafındaki her şeyi ateşin içinde alacak kadar güçlüydü. Saatinin ne zaman için kurulduğu bilinmediği bir bomba ile yaşıyordu. Etrafındaki yaşamları alabilecek bir bomba…Bundan haberi yoktu.
Gerçeklikle arası yoktu.Bu yüzden ne zaman gerçek istediği gibi olmasa bahaneler üretti ve kendi bahanesinin baş kahramanı oldu. Sonra mı ne oldu? Bahanesi gerçek yaşamı oldu.
En kötü acıları yaşadığını düşünürdü ve ayakta kalmasıyla gurur duyardı ama onun için geçmiş, asla geçmiş olamamıştı. Gerçekten geçmişi ile yüzleşmiş ve onu sırt çantası olarak taşımayıp ruhlarındaki yaraları başkaları ile yarıştırmayanlar, geçmişin yaşamsal anlamını bilirlerdi ama onun bildiği geçmiş, sadece sözlük anlamıyla sınırlıydı. Çünkü onun bugünü, dündü .Kendi bahanesiyle yaşarken gerçek yaşam ayağının altından kayıp gidiyor ve kendi yaşımına karşı çaresizleşiyordu.
Kendisine bir yol çizmek istiyordu ve başka seslere kulak vermemeyi çok iyi öğrenmişti belki ama kendi sesini duymayı öğrenememişti. Yanlış kavşaktan geçmekten çok korkuyordu. Halbuki hayatta yanlış yol yoktu. Sadece uzun ve kısa yol vardı.
İçindeki volkan büyüyor ve saatli bomba her nefesinde ömründen bir saniye almaya devam ediyordu.
Bütün sanrılarına rağmen kendi volkanında yanmama şansı varmıydı? Ya da çoktan yanmışmıydı?