Biten bir yılın ardından geride kalanlara baktığımda sonunda büyük resmi görebiliyorum.
Kendi karanlığında yolunu bile bilmeyen, kaybolmuş bir kız çocuğuydum. 2010 senesi başlarken kendi sis bulutlarım yavaşca gökyüzüne doğru çıkarken bu senenin farklı olacağını anlamıştım. Ne çok korkuyordum adım atmaktan… Adım atmayı deli gibi isteyip, adım atamıyordum. 2010 senesi, bebek adımları atmamı sağladı. Her kafadan bir ses çıkarken insanın kendi kalbine güvendiği zaman hayatının da değişebileceğini gösterdi.
Kendi tanımanın aslında yazıldığı kadar kolay olmadığını gördüm. Kendini tanımak, çoğu zaman sancılı bir süreçmiş. İnsanın karanlık tarafında olabileceğini bilmek ve onu kabul etmek.
Dostum dediğim, güvendiğim kişilerin ön yargılarının altında ezilmedim. Çoğu kişinin beni anlamadığını ve aslında giderek yalnızlaştığımı fark etsem de gülüp geçmesini öğrendim.
Her şeyi ve herkesi sonunda olduğu gibi kabul edebildim. Yapılan haksızlıklara rağmen hem kendimi hem de olayları ve kişileri affedebilmeyi öğrendim.
‘Hayır’, kelimesini sonunda kullanmayı başardım. Sözcüklerim, düşündüklerimle birleşiyor artık.
Hayat, belkilerle gitmiyormuş. Kimseyi kırmayım diye uğraşırken seni çok güzel kırabiliyorlarmış.
Gerçek dostların, ne yaparsan yap hep senin yanında olacaklarını ve onları yer, zaman, mekan asla ayıramayacaklarını gördüm.
Bütün kalp kırıkları geçtikten sonra eninde sonunda yarasını sevebiliyormuş insan…
Sevene, sevmeyene, incittiğim, inciten, kısacası bir şekilde birbirimizin hayatlarında kendimize yer bulduğumuz herkese teşekkür ediyorum.