Her şeyi eski haline getirmek için koşturup duran bir kız çocuğu vardı. Hiçbir şeyi değiştirmek istemez ve her şey olduğu gibi kalsın isterdi. Hayatından birini çıkartmak en büyük kabusuydu. Olmazsa olmaz dediği hayatındaki demirbaşların hep hayatınsa kalsın isterdi. Anlaşılamadığı bildiği için her ortamda insanlar ne der diye hareket ederdi ve bu düşünce onun çoğunlukla yolunu kaybetmesine yol açmıştı.
Kaç pembe hayalini yıkmıştı acaba? Bazen kimse yakmasın diye kendi yakmıştı hayallerini. Her yaktığında kendinden biraz daha uzağa düşmüştü.
Bugün o kızın günlüğünü seneler sonra okudum. Onun ilk kendi içindeki çatışmasını, ilk aşkını, ilk kalp kırıklığını, ilk pişmanlığını hatırladım. O kadar saf ve o kadar korkakmış ki… Günlüğün son sayfasına yazdığı şey ise seneler sonra yüzümde acı bir tebessüme neden oldu. O kız için üzüldüm, onun ben olduğumu unutarak onun bu kadar kör olabilmesine üzüldüm.
Şimdi geri gidip o küçük kızın bütün bunları yaşamasına engelleme fırsatım olsa sanırım yapmazdım. Çünkü şu an aldığım bütün yol o küçük kız sayesinde. Onu göz yaşlarıyla minnetle anıyorum. Biliyorum hep benimle ne kadar yol alırsam alayım…
Şimdi dönüp baktığımda aldığım yolu daha net görüyorum. Değişmekten korkan birinin nasıl da değiştiğini görüyorum. Kendini; korkmadan, düşünmeden,dalgalara bırakabilen biri… Ne istediğini bilen, yolundaki sevmediği çiçekleri bile sevmeye başlayan…
İtiraf ediyorum dönem dönem arabanın koltuğundan çıktığım ve nereye gittiğimi bilmeden uçuruma doğru sürüklediğimi hissettiğim zamanlarda oluyor ama bir şekilde hep dengemi buluyorum ya da bulamıyorum ama uçurumu atlarken kendimi teslim etmesini öğrendim!
Değişirken eminim bolca birilerini kırdım ve bolca da kırıldım ama hepimiz aynı zincirin halkalarıyız. Birbirimize verdiğimiz rolleri oynuyoruz birbirimizin hayatında… Bütün kırılmalar; hep bir sonraki durağa hazırlıyor bizi!
Sanırım değişim bir rüzgar! Siz değişmeye başladığınızda etrafınızdaki her şeyde değişmeye başlıyor. Yeni bir dönem başlıyor bütün bu değişim rüzgarlarının içinde….