Gitmek istediğim için değil de sırf gitmek zorunda olduğum için gitmiştim ama giderken dönüşleri yakacak cesaretim yoktu. Belki o dönüşlerden köprü yapar geri dönersin dedim.
Geri dönüşü yakılmamış, köprüleri atılmamış gidişlerin ne anlamı var ki?
Gitmeyi beceremediğim için o geri dönüş yollarında gidip gidip geldik. Ben hep bunun nedenin ”sevgimiz” olduğunu zannediyordum ama değilmiş! Sadece birbirimizin yedeğiymişiz!
Her gidişte başka yollarda yürümeye çalışıyor ama o yollarda yara aldığımızda da birbirimize dönüyorduk. Sanki tek istediğimiz yaralarımızı kapatmaktı..
Birbirimizin geri dönüş biletiydik
Sen, tren istasyonunda kaybolduğumda güvendiğim mekana geri dönmemi sağlayan ve yeniden yolculuğa çıkacak cesareti toplandığım yerdin! Hep misafir olduğum asla benim olamayan ama yine de sığınağım..
Sende, bende orada bir yerlerde olmayı sevmiştik. Başka yollarda yürürken bile göz ucuyla birbirimizin yaktığı ışığa bakmıştık hep… Işığını görmeye o kadar alışmıştım ki görmediğim zamanlarda ”nerede?” acaba diye sorardım.
Hayat bize tek bir sıfat yerine bütün sıfatları yaşatmıştı. Belki de o yüzden birbirimiz için güvenli ama yine de misafir bir sığınak olmuştuk! Çünkü her sıfatı yaşadıktan sonra içlerinden birini seçmeyi kabul etmemiştik!
Şimdi sana olan dönüşleri yakıyorum. Yakmak istediğim için değil de artık yakmak zorunda olduğum için.. Orada bir yerlerde olduğunu bilmeden yaşamayı öğrenmemin zamanı geldiği için…
Orada olduğunu bilmek çok güzeldi ama bir o kadar yorucuydu….
Çünkü kısır döngüler aslında iyileştirmiyor daha çok yaralıyor.
Çünkü güvenli kutudan daha fazlasını hak ediyoruz.