2000’li yılların başındaydı sanırım. Robbie Williams’ın ”Feel” adlı şarkısını bağıra bağıra söylerdim. Sanırım çok uzun süre o şarkıdaki gibi kendimi bulduğum başka şarkı da yoktu.
Büyük kocaman bir boşluk vardı ve ben ne yaparsam yapayım kapatamıyordum. Sanki o boşluğu kapatmak adına yaptıklarım o deliği daha da büyütüyordu.
Her şeyin ”sevgilim” olduğunda ya da aşık olduğumda çözüleceğini sanıyordum aslında kendimi kandırıyordum ve o boşluktan kendimi atacak kadar da cesaretim yoktu.
Sonra ”aşk” geldi. Artık kendimi tamamlanmış hissediyordum ama bu da kısa bir süre içindi.
Ruhumu ve kalbimi delik deşik eden ”aşk” boşluğumu daha da büyütmüştü. Düşmemek için zar zor yol alıyor ve ”aşk”ıma tutunuyordum. Sanırım boşluğun kenarında ”aşk” a tutunarak seneler geçirdim ve sonunda öyle bir gün geldi ki seneler boyunca tutunduğum ”aşk” beni boşluğa teslim etti.
Seneler boyunca kendi ruhumda açtığım ”boşluğa” düşmüştüm. Kalbim kırık, ruhum boşluklarla doluydu. Bir kahraman bekliyordum. Birinin gelmesini o kadar çok istemiştim ki ama kimse gelmedi.
Sonra anladım ki benden başka ”kahraman” aramaya gerek yoktu. Kendi ruhumun boşluğu değil miydi bu? Düştüğüm gibi çıkabilirdim de.. Çünkü yolu aslında kalbim biliyordu.
O boşluktan çıktıktan sonra her şeyin anlamı değişti, birçok şey anlam kaybetti.
Çünkü anlamıştım bu benim hikayemdi. Her şey verdiğim yer kadar alan kaplıyordu.
Özlemlerim yok mu? Var ama artık bırakmayı ve hiçbir şeye tutunmadan ayakta kalmayı öğrendim
Ve belki kimsenin yeri dolmuyordu ama insan, bir noktadan sonra hayattından çıkanların yerini doldurma eyleminden vazgeçince o yerde çıkıp gidiyordu hayatından hem de hiç boşluk bile bırakmadan….