Aşık olduğumu düşünerek nasıl da koşturup durmuşum sahte güneşin peşinden… Sanırım o zamanlar öyle hissediyordum.
Belki de gerçek aşk, zamanla anlaşılır.Tıpkı şarap gibi…Çünkü bir şarabın kendi tadını alması için dinlenmesi gerekir.
Gerçek Aşk, zamanla kendi yerini bulur tozlanmış anılar diyarında…
Yaşarken canınız yanar koşturur durursunuz ama yaşadıklarınız geçmişte kendine yer bulunca taşlar yerine oturur.
Gerçek Aşk, anılar diyarında kendine yer açsa bile sizin yolunuza ışık olur ve o ışık, karanlığa ait olan her şeyi aydınlatır ve sizi değiştirir.
Ve o zaman insan, önemli olanın ”mutlu son”lar değil de, o kısacık yol olduğunu anlar.
Çünkü belki de o kısacık yola sığdırdıklarınız bir ömür boyu yeterli olur.
Ve bir kere o Gerçek Aşk’ın ışığı girdi mi insanın hayatına bir daha sahte güneşler giremezmiş…
Yazdığım mektupları karıştırırken hoşuma giden bir kısmını yazmak istedim aşağıda… (Not:Bu kelimeleri yazdırmış olan adama hayatıma kattığı her şey için çok teşekkür ederim.)
”Gerçek aşk” geldiği gibi gitmesini de bilir hele hele sevdiğin kalbinde artık yerin olmadığını, var olduğun yerde artık yokluğun oturduğu ve o yeri varlığın bile dolduramayacaksa çekip gitme vaktidir vakit…Cümleler yarım, sevgiler yarım, umutlar yarım….
Bir ilişki biterken onu tamamen bitirmek mümkün değilmiş illa ki yarım kalırmış; çünkü sevilen sevenin kalbine dokunmuş bir kere… Ve gitme vakti geldiğinde bu yüzden; hiç tamamlanamazmış cümleler..