Hayatımda 3-4 senedir yoga var. Uzak kalmak zorunda olduğum zamanlarda ne çok özledim, ne çok rüyamda gördüm ve daha da çok sevdim ve ara verip tekrar matımın başına geçtiğim zaman yeniden sevgilim oradaydı.. Herkes yoga’yı bırakman lazım deyip dururken yeniden matımın başına geçip kendi uygulamamı yaparken gözyaşlarımı tutamamıştım.
Bel fıtığım yüzünden özellikle iki senedir yoga hocalarımın başını fazlaca yediğimi fark ettim. ”Bu ders bana fazla gelir mi? Bu asana belimi zorlamaz mı? Bu derse ben girebilir miyim?” Aslında bu soruları soruyordum çünkü kendimi yeniden aynı kabusun içinde bulmaya korkuyordum.
Özellikle bazı hocalarım sabırla toprağa güvenmeyi, teslim olmayı yeniden ve yeniden öğretti.
Bazen sıradan gibi duran bir kelimenin bir insanın dünyasında ne kadar önemli olduğunu ve ona nasıl da adım attırabilecek gücü verdiğini anlatamam.
Hala korkuyorum ama en azından bedenimi dinlemeyi öğrendim. ”Özde, kızım daha ileri gitme” ya da ”Özde, devam edebiliriz.” ”Bugün kendimi iyi hissetmiyorum. Derse gitmeyelim.” ”Bugün muhteşemim hadi derse gidelim.”
Bedenimiz muhteşem bir mekanizma ve en güzel yanı aslında sizle her an, her konuda konuşuyor. Sevdiğiniz ve sevmediğiniz birileriyle konuşurken, bir yerlere giderken vs… bedeniniz tepki veriyor size. Bazen ”ben gitmek istiyorum”, bazen de ”ben burada kalmak istiyorum.” diyor.
Bir kere onu dinlemeye başladığınız zaman ise o zaman hayat kolaylaşıyor. Çünkü kendinizle aranızdaki duvarlar kalkıyor, bütün maskeleriniz düşüyor. Yani aslında çıplak kalıyorsunuz.