Geçen gün internette okuduğum bir yazı unuttuğumu sandığım ormanda yeniden bir yolculuğa çıkmama neden oldu. Öyledir ya her yazıda, her romanda kendimize ait bir şey buluruz. Mesela bulduklarımız ile neler yaptığımızda ya da yapmadığımızdadır. Yazıyı okuduktan sonra birkaç gün boyunca kalbimde kelimelerimi içimde bir yerde sıkıştırıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Sanki kelimeler dışarı çıkarsa ortalık yine karışacaktı. Bugün kelimelerimi özgür bıraktım, hepsi gökyüzüne dağıldı, belki sana ait olanlar sana ulaşmıştır.
Giden geminin arkasından bakar buluyorum kendimi bazen… Kendi yolunu bulmana ve mutlu olmana o kadar çok seviniyorum ki ama işte bazen telefonumu elime alıp sana mesaj atmamak için nedenler ararken buluyorum kendimi.. Bizi özlüyorum, arkadaşımı özlüyorum… İyi ya da kötü ne varsa ilk önce senle paylaşırdım. İyiyim diyorum ama bazen….
İkimiz de hatalıydık. Tüm farklılıklarımızla birbirimizi tamamlasak da kırıklarımız birbirimize uymadı. Kendim bile kabul etmek istemedim ama çok uzun bir zaman acaba oturdu hep kalbimin üstünde… Bir şey beklemiyorum derken bile beklediğimi keşfettim..
Sonra? Sana ait ne varsa hepsini kazıp durdum altından neler çıktı bilemezsin? Kırıklarım, yarımlarım, aşklarım, seçimlerim hepsi toplanıp bana ders vermek için oturup seni seçmiş ama ben anlamamışım. Seni vazgeçilmez yapanın aşkım olduğunu düşünürdüm oysa derinlerde kalmış çözemediğim kırıklarımmış. Kırıklarım sevmiş seni sevgilim..
Vazgeçilmez dediklerinize bakın.. Onu vazgeçilmez yapan hissinizin arkasında ne var? Hepimiz bir evreniz ve o evreni yaratan sizsiniz. Sizin duygularınız, hisleriniz, kırıklarınız, boşluklarınız, aşklarınız, korkularınız…… bunların hepsi ile bir evren yaratıyorsunuz ve ne zaman güçlü oluyoruz biliyor musunuz? Sizi zayıf kılan duygunun altını kazmaya başladığınız zaman…
Seni hala seviyorum, özlüyorum… Yollarımızın bir daha kesişmeyeceğini kesişse bile eski iki dosttan başka bir şey olamayacağımı biliyorum. Elini tuttuğun, tutacağın kimler olacaksa tek dileğim hep mutlu olmanı dilerim..