Bırakmak… Yani İngilizcedeki anlamı ile ‘let it go’… Hani let it go, let it go deyip duruyoruz! Peki, gerçekten ne kadar o cümlenin hakkını verebiliyoruz?
Bırakmak değil de bırakamamak konusunda sanırım kitaplar yazabilirim. Aşık olduğum adamlar, sevdiğim insanlar, sevdiğim yollar, sevdiğim yerler, sevdiğim eşyalar aslında ne güzel anlatır bırak(ama) durumumu…
Evet, iflah olmaz biriydim ben! Birileri ya da bir şeyler kalbime dokunduğunda beni bıraksınlar, gitsinler istemiyordum. Bu yüzden de çırpınıp duruyordum çamurun içinde ama bir adım bile atamıyordum.
Ve o yüzden o ‘let it go’ nun ne kadar tümsekli, engelli bir yol olduğunu çok iyi bildiğim kadar aynı zamanda şaşırtıcı, sürprizlerle dolu dönemeçleri olduğunu da söyleyebiliyorum artık!
Peki o dönemeçler nasıl çıkıyor?
Kabul etmeyi öğrendiğin zaman tüm yolu hatta hava durumunu bile değiştiriyorsun. Evet bir anda J
Geçen gün bana ağırlık veren birkaç durumu arka arkaya bıraktım!
Hayatın sana sunduğu olanaklara evet demek şahane ama aynı zamanda kalbinin onaylamadığı yollara da hayır diyebilmeli insan! Sen hayır dediğin anda hayatın sana açmak istediği fırsatlar kapanmıyor aslında sen bir sonraki kapıyı bilmeden kalbine güvenerek yoluna devam ettiğin zaman tam da istediğin yolun kapısı önünde beliriyor.
Yani dostum, istemediğin hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin! İçeriye bak, onu dinle, ona dürüst ol! İstemediğin hiçbir adamla ya da kadınla sevişmek zorunda değilsin, istemediğin hiçbir işi yapmak zorunda değilsin, istemediğin yolda yürümek zorunda değilsin, istemediğin hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin!
Bu hayat senin biricik ve özel hayatın! Hadi senin olmasını sağla şimdi!