Soma… Kömür, insanlık, gözyaşı, ölüm, feryat, yoksulluk, acı, keder…
Yaklaşık bir haftadır hiç tanımadığım insanların acılarını belki de binde birini hissederek boğazımda bir düğümle yaşıyorum. Ben binde biri diyorum çünkü; ne kadar üzülsem, ne kadar ağlasam da boş… Ölen ne benim kardeşim, ne amcam, ne dayım, ne de babam… Sadece hissettiğim acının 100 katını hisseden yürekler olduğunu biliyorum ve elimden geleni yapmak için koşturup duruyorum. En azından bunun tekrarlanmaması ve yaraların sarılabilmesi için ne yapabilirim diye kendime sorabiliyorum.
Olayın nedenini, yaşanılanları ya da zaten acı olan durumu daha da acı hale getirenleri yazmayacağım! Hepimizin vicdanı var ya da umarım vardır! Olan her şeyi oraya emanet ediyorum!
Gezi başörtüsü takanlara ya da tüm o benden farklı olanlara karşı ön yargımı anlamamı sağlamıştı. Ön yargım yok diyen ben, nasıl da deli gibi ön yargılarımın olduğunu keşfetmiştim.
Soma’da bugün bana bir şeyler öğretiyor. Belki gözyaşıyla, belki yine acıyla ama yine bir şeyleri fark etmemi sağlıyor. Evet, ‘sözde’ sahip olduklarımla hava atıp başkasının tabağındaki yemeğe göz dikmedim ya da tabağındaki yemekle övünenlere bağırıp çağırmadım, sustum tabağımdaki yemeği şükür ederek yemesini bildim ama o yemeği yerken görmezden geldiğim ne çok hikaye varmış onu fark ediyorum yavaş yavaş!
Hepimizin canı acıyor, arılar gibi koşturuyoruz ne yapabiliyorum diye ne kadar şahane, ne kadar umutlu, ne kadar insanca ama bir yandan da eleştirip duruyoruz. Başkalarının acılarını nasıl yaşayacağı konusunda yorumlar yapıyoruz. Facebook profilini siyah yaptıysan yastasın, yapmadıysan yasta değilsin, siyah giydiysen bizdensin, giymediysen bizden değilsin! Ölü fotoğrafları paylaşırsan acı çekiyorsun, paylaşmıyorsan acı çekmiyorsun! Bir yandan da yarın her şeyin unutulup insanların yeniden gülümsemeye başlayacağını ve her şeyin unutulacağını söyleyip duranlar var! Pardon ama hangi acı hayatınızın sonuna kadar sürdü? Sevdiğiniz canınızın bir parçasını kaybettiğiniz zaman siyahlar giyinip hayat boyu ağlayarak mı yaşadınız? Hayatın en güzel kısmı olmaz, bitmez dediğimiz her yarayı sarabilmesi değil mi? Ama yaralarımız sarılıyor diye de Soma’da olanları unutacağız, böyle kara geceler yaşamadık demek değil! Hayatımıza devam edeceğiz zamanı gelince, kendi vaktinde ama bu kara geceleri de unutmayacağız ve ‘ben ne yapabilirim’ sorusuna cevap bulabilmek için şapkayı öne alıp düşüneceğiz!
Bırak herkes nasıl yaşıyorsa öyle yaşasın acısını.. Kapılar kapandıktan sonra kimsenin ne yaptığını bilmiyoruz değil mi? Sadece bir seneki süreçten bile bunu öğrenemediysek zaten durumumuz çok vahim! Hatta umut bile yok!
Sadece kendi değişiminden sorumlusun, sadece başkalarına ilham olabilirsin o kadar.. O yüzden bırak kim nasıl üzülüyorsa öyle üzülsün! Üzülmüyorsa da vicdanlarına bırak, hayatın akışına bırak, Tanrı’ya bırak, Karma’ya bırak…
Hepimizin şu birkaç haftada kendine küçük dersler çıkarması lazım ancak bunu başarabilirsek insanca bir Türkiye’de yaşayabiliriz. Bugün hissettiklerimizi unutup kendi tekrar, hayatlarımıza geri dönersek üzgünüm bir bok değişmez!
Değişim istiyorsan içeriye bak, başkası hakkında konuşup duracağına içeriye bak. Neden bu kadar çok Ayşe’nin, Fatma’nın ne yaptığına bakıyorsun? Neden bu kadar korkuyorsun?
Güzel günler göreceğiz! Güneş yine ısıtacak içimizi ama o zamana kadar dostlar kendi payımıza düşeni yapma zamanı..