Yoga yolculuğum beş sene önce başladı. Zamanla büyüdü, büyüdü kocaman bir aşk oldu, taştı, yayıldı bildiğim her şeye.
Zamanla bildiğimi sandığım tüm hikayeleri değiştirecek bir aşk girmişti hayatıma.
Biliyorum, etrafta ‘yoga böyledir, böyle olmalıdır, yoga spordur’ başlıklı birçok yazılar dolaşıyor. Kalbimin emin olduğu tek bir şey var ki, o da yoganın hayatın kendisi, hayata dair bir öğreti olduğu… Bir saatlik bir dersten çok öte bir şey ve çok öte olduğu için hepimizin hayatları değişiyor. O yüzden yoga’nın bana öğrettiği ilk şeylerden biri belki de, kalıpları kırmak olduğu için onu kalıplara sığdırmaya çalışma dürtüsünü anlamıyorum.
Yoga, birisine ya da birilerine ait bir öğreti değil, hepimizin, hepimize ait ve şifası ancak, paylaşmaktan geçiyor.
Bedende paylaşan bu öğreti, nasıl oluyor da bu kadar şeyi başarabiliyor? Çünkü önce bedenini fark etmeye başlıyorsun, nefesini, nefesini alıp ve verişini, matın üstünde bedenine uyguladığın hırçınlığı, inatçılığı, bazen yan mata kayan gözlerini fark ediyorsun ve fark ettikçe bu farkındalık, tüm yaşamına yayılmaya başlıyor. Hislerini fark etmeye ve hislerinle yol almaya başlıyorsun. Belki de her yolun doğru olduğunu ama önemli olanın başka ağızlardan çıkan cümlelerle değil de, içerinin sesiyle yol almak olduğunu anlıyorsun.
Güzel olan kısım ise şu; eskiden olsa herkes yoga yapmalı gibi katı cümleler kurardım ama seneler içinde şükür ki yoga, katı yanlarımı da esnetti ve şimdi herkes, kendilerine iyi gelen, zaman kavramını unuttuğu ve kendisiyle bağ kurduğu bir şey yapsın diyebiliyorum. Çünkü evet hepsi yoga. Yoga, sadece bilmem kaç asanadan ibaret değil, çok çok öte bir şey..
Zeynep Hocam (Zeynep Çelen) bir dersinde ‘yoga matı, her halimizi kabul ediyor,’ demişti. Her halini bakmaya ‘gönüllü’ (bu kelimeye sanırım aşık oldum ve ne kadar önemli olduğunu yeni yeni keşfediyorum) oldukça bu hal, mattan yaşama yapılmaya başlıyor.
Geçen sene Hariom ve Om Yoga’nın temel yoga hocalık eğitimini bitirdim. Temel hocalık eğitimine başlarken, etrafımdakiler biraz bekle, seneye başlarsın diyordu, ama su öyle güzel oraya akıyordu ki, ben de oraya doğru akmayı seçtim ve böylece ikinci bir evim oldu 🙂
Evren’in işaretlerine ve kalbime güvendim ve yürüdüm. İlk yoga hocalık eğitimin ilk dersinde korkularım vardı. Korktuğumuzu gerçek yaparız ya bende öyle yaptım! İki sene önce kabusum haline gelen bel fıtığım minik bir nüksle ”ce” yaptı ama hocalarım, arkadaşlarım tam da zamanında belki de onlar bilmese de ayağa kalkacak cümleleri kurdular bana.
Bedenimi kabul etmeyi, sevmeyi öğrendim. Zayıf yanlarımı saklanmaktansa ”evet zayıf yanım” bu diyebilmeyi öğrendim meğer ne önemliymiş. Hep güçlüymüşüz gibi yapmaktan olmuyor mu zaten olanlar?
Zamanla bedenimdeki o misafir ağrım da geçti gitti, yoga’nın şifası tüm bedenime işledi..
Bir hocalık eğitiminde illa ki asanaları, mudraları, bandhaları, yamaları, niyamaları ya da felsefeni öğreniyoruz ama bence gerçek olan ”birlik ve güven”…. Yoksa gerisi zaten doğal olarak geliyor.
Yoga hocalık eğitimi, biraz adanmakla ilgili. Bütün hafta sonlarınızı, hafta içi akşamlarınızı ona vermeniz gerekiyor.Yani kısaca sevmeyenin bitirebileceği bir eğitim değil kendisi, tamamen aşkla yaptınız zaman şifası, farkındalığı, bilgeliği geliyor.
İlk temel hocalığımın ardından şükür ki hayat öğrendiklerimi paylaşabilmem için yollar açtı. Yoga dersi vermeye başladım ve öğrendim ki öğrenmek kadar öğretmek de çok güzel. Dersime gelen güzel canların, gözleriyle teşekkür etmesi kalbimde öyle bir açıklık sağladı, sağlıyor ki sanırım bunu kelimelerle anlatmam imkansız!
Sonbaharda ikinci kez temel yoga hocalık eğitimine ( Zeynep Çelen ile Yoganın Temelleri) başlıyorum. Bu seferde temel eğitim aldın, neden alıyorsun ki cümleleri etrafımda havada geziyor; ama gerçekten tüm kalbinle bir karar verdiğinde kimsenin ne dediği ya da ne demediği önemli olmuyor.
Su nereye akıyorsa, oraya doğru ak, çünkü oraya akmasının bir nedeni var ve her şeyin nedeni de bilmen gerekmiyor, sadece içeriyi dinle.
Bir kere onu dinlemeye başladığın zaman ise o zaman hayat kolaylaşıyor. Çünkü kendinle arandaki duvarlar kalkıyor, bütün maskelerin düşüyor. Yani aslında çıplak kalma cesareti gösteriyorsun!
Peki iyi de yoga nedir?
Yoga’nın Sankrit dilindeki anlamını bilmeyen yoktur sanırım (birleştirmek, bütünleştirmek) Peki,yoga nasıl birşey?
Yoga’nın ilk öğrettiği bence, yoga matının başına geçtiğin zaman orada olmayı deneyimlemek, bedeni dinlemek, fark etmek, tamamen orada olmak. Hızlı yaşamların olduğu büyük kentlerde bu imkansız neredeyse. Modern hayat, o kadar hızlı ki, modern insanın düşünmesi gereken işi, evi, arkadaşları, parası, sevgilisi, karısı, kocası vs’si var! Liste o kadar uzun ki, yemek yemesinin ya da su içmesinin bile hakkını verilemiyor bu yüzden! Günümüz insanı; zihnindeki düşüncelerle su içer, yemek yer, işe gider hatta sevişir ama zihnini susturamaz! İşte yoga, bastırmadan ziyade, olanı itmeden, çekmeden izlemeyi ve anda olabilmeyi öğretiyor ama bu hemen bir derste olmuyor!
Ya da yoga matından kalktıktan sonra neler yapıyorsun? Günlük hayatta yoga yapmaya devam ediyor musun? Farkında mısın yaptığın eylemin? Farkında değilsen de bunun farkında mısın? Matın başındayken hareketle nefesin beraber mi akıyor? Yoksa koştuyor musun? Gözün yan mata mı kayıyor? Bunlardan birinin bile cevabı hayır ise gerçekten hayır diyebiliyor musun? .
Kendi bedeninizin sınırlarını keşfetmek ve ona saygı göstermek ve tabi ki her şeyin nefesle akmasına izin vermek… Nefes al, nefes ver……
Ve iyi ki de yoga var, çünkü yoga her şeyi değiştirebilir…