Sessiz sakin bir deniz kenarına atıyorum kendimi. Kuşlar, uçsuz bucaksız gökyüzünde uçuyor. Keşke bir kuş olsam diye geçiriyorum içimden. Ülkenin umutsuz, kırgın ruh halinin ağırlığı üstümde uzaklara bakıp duruyorum. Yorgun ve bitkin hissediyorum kendimi, en çok da gitmek istiyorum ama ne gidebiliyorum, ne de kalabiliyorum. İki arada kalmışlığın verdiği sıkışmışlık hissi.. Bu ayki dolunay, duygularımı tepetaklak etmekle kalmadı, beni de arada bir yerlerde sıkıştırdı. Tüm tepetaklak edilmiş duygularımı alıp, yazıyorum şimdi.
Son dönemde ülke gündemi yine yoğun, boğucu… 11 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimleri, beni fazlaca kırgın ve umutsuz bir ruh hali içine soktu. Aslında hiçbir beklentim olmamasına rağmen kızgın ve kırgın hallerimle boğuşmak zorunda kaldım.
Çok sevdiğim ama tatilde olduğu için oy kullanmayan arkadaşlarıma öfke büyütmeye başladım. Birkaç saat içinde onlar ve bizden oluşan iki ayrı zamir kullanmaya başladım. Nasıl olurdu da kıçlarını kaldırmazlardı? Nasıl olurdu da kendi vatandaşlık görevlerini yapmazlardı? Hissettiklerimi yazabildiğim tüm sosyal medya hesaplarımdan bağıra bağıra yazdım. Sonra?
Kocaman bir boşluk… Ardından gelen meditasyon ve sessizlik. Öfkemi dönüştürmeyi başarmıştım. Olanı olduğu gibi kabul ettiğim zaman artık suçlu da aramıyordum. Olan buydu, böyle olması gerekiyordu. Kimseye kızma hakkım yoktu, herkes kendi özgür iradesiyle bir karar vermişti ve kendilerine göre en doğru karardı verdikleri.
Gece yatmadan şunları yazabilmiştim:
‘Biliyorum sinirli ve öfkeliyiz en azından son birkac saat ben oyleydim! oyunu boykot icin ya da sirf tatil keyfi icin kullanmayanlara sinirliydim! ama olan oldu, biten bitti! su saatten sonra ama soyle olsaydi, boyle olsaydi bosa zaman kaybi! hepimiz kendi ozgur secim hakkimizi kullanarak bu tabloyu gercek kildik! ee simdi ne olcak? ben elimden geleni yaptim diyerek cikmiyorsam ve ne yapabilirim acaba die dusunuyorsam bu tablodaki kucuk yerimden senin de sorma zamanin belki gelmistir dostum ne dersin? kendi aramizda da oteklesmeyelim! sen, onlari otekilestirdin, simdi sira onlarda yorucu deil mi? hep birlikte yasamamiz mumkun olamaz mi? birbirimizi yargilamak yerine anlamaya gonullu olabilir miyiz acaba? boyle olmasi gerektigi icin boyle oluyor, buradan ne ogrebiliriz? belki uzun geceler gorecegiz dostum ama benim gunese umudum tam! sen de umutlarini kalbine yakin tut.’
Matın üstünde yoga yapmak, çok kolay.. Hatta aslında en kolayı matın üstünde yoga yapmak.. Asıl önemli olan tüm o kaosun içinde yoga yapmak, dengeyi kaybetmek belki ama yeniden bulabilmek. ‘Merkezini bul’ cümlesi sadece yoga dersinde yapıyorsak gerçekten anlamı var mı yaptığımız yoga’nın?
İnatla bir düşünceyi, bir kelimeyi, bir duruşu, bir yeri savunmak ya da reddetmek… Herkes istediğini düşünebilir savunabilir. Yoga, sadece bedenlerimizi için değil; aynı zamanda katı, esnemez dediğimiz için tüm o yanlarımız için değil mi?
Bu ülkenin başına ne geldiyse anlayışsızlıktan gelmedi mi?
Sevgili ülkem bu tabloya bir günde gelmedi. Hepimiz el birliği ile bu hale getirdik, umursamadık, hatta ne olursa olsun ona bir şey olmaz diyerek vatana, üvey evlat muamelesi yaptık. Olan oldu, artık yeni şarkılar söylemek lazım! Peki, birlikte şarkı söyleyebilecek miyiz?
Güneş, tüm yapraklara, ağaçlara, çiçeklere eşit şekilde yayılır, evet gölgede de olsa onun sıcaklığı ile mevsimi gelince ağaçlar yeşillenir ve çiçek açarlar. Ben, senden daha çok güneşi göreceğim diye de kavga etmezler. Bazen çok güçlü ve bazen ise yapraklarının arasında cılız bir ışıktır güneş ama buna rağmen kendilerini rüzgara ve güneşe teslim edebilirler.
Bir ağacın kolaylıkla yapabildiğini bir insanın yapması kaç ömür sürer acaba?