Havaların yavaş yavaş ısınmaya başladığı, ağaçların kendini yeşile bıraktığı bir zamandı.Elimi ve kolumu nereye koyacağımı bilemediğim, koşturup durduğum bir zaman.. Olmayan bir türlü yerleşmeyen bir parça… Radyoda Keane’in Everybody’s Changing şarkısı çalmaya başlamıştı. O şarkıya, sessizliğimin çığlığını saklamıştım. Öyle bir saklamıştım ki, o şarkıyı her duyduğumda çok uzun bir süre hortum gibi beni karanlık tarafa doğru çekip durmuştu.
Sonra film şeridi biraz ileri, biraz geri sarmaya başlar..
Sanırım beni sen gerçekten sevmiştin.
Evet, seni gerçekten sevmiştim ama bana verdiğin alanı istemediğimi de anlamıştım. O yüzden…
Ben de seni sevdim ama senin istediğini veremedim. Aşk, sevgi bana göre değil..
O an bir durmuştum. Bu filmlerdeki aydınlanma anları gibiydi. Eski dostuma, tüm kalbimle emin olduğum bir şeyi anlatmaya başlamıştım.
Biliyor musun? Bu şeyler su gibi akar.. Sen bir şey yapmazsın.. Uzun, uzun düşünüp planlar kurmazsın, bana göre değil demezsin, akar çünkü ve akmıyorsa da bir şey eksiktir.
Sonra film, yine biraz ileri, biraz geri sarmaya başlar..
Senin yüzünden görüşmüyoruz biliyorsun değil mi? Bana vakit ayırmadığın için… İnsan istediğine zaman ayırır!
Nasıl da sinirli ve nasıl da öfkeliydi.. Evet, haklıydı ona zaman ayırmıyordum ve bunun tek anlamı vardı ona zaman ayırmak istemiyordum. Önce çok sinirlenmiştim, sonra düşünmüştüm ben de aynısını hissetmiştim. Belki onun gibi tepindiğim anı, karşımdakine yansıtmamıştım ama benim de istediğim şeyler olmadığı zaman tepinip durduğum olmuş, hatta bu uğurda koşturup durmuş ve en çok kendimi yormuştum.
Nasıl olur da beni bırakır? Nasıl olur da gider ama ama….
Sonra film, yine biraz ileri, biraz geri sarmaya başlar..
Nasıl yani şimdi beni hiç sevmedin mi sen? Ama ben……
Sonra film, yine biraz ileri, biraz geri sarılmaya başlar…
Nasılsın?
İyiyim sağol. Seni özledim.
Aradan çok uzun zaman geçti. Eğer görüşmek istersen ben görüşmeyi isterim.
Köprünün altından çok sular aktı, artık sana arkadaşlıktan başka bir şey veremem!
Sonra film şeridi biraz ileri, biraz geri sarmaya başlar..
Benim kristalimsin biliyor musun?
…………………………………………………………………………………
Film, nefes aldıkça akmaya devam edecek,ben de onun anlarını yaşamaya devam edeceğim. Ve her gözyaşı, her mutluluk, her bitmezler, her olmazlar, her geçmezler birbirine bir zincir gibi bağlanıp, bugün kimsem, bugün her ne yapıyorsam, neye inanıyorsam tam da olmam gereken kişi yapmak için farklı olaylar, farklı kişiler ile dizimde yer almak için sıraya girecek.
Tüm hisler, sen hisset diye var, kaç diye değil! Sadece hisset diye!
Film, bazen çok acıklı, bazen çok mutluluk dolu, bazen filmin bir sonraki bölümüne geçmek için tepinip duruyorsun, bazen hep o bölümde kalmak istiyorsun, bazen filmden bazı kişilerin çıkmasını istiyorsun, bazen ise tam tersi ama hayatının dizisi akmaya devam ediyor.
Küçükken pek de sevimli bir şey değildim. Öyle çok somurturdum ki ve insanlarla arama öyle duvarlar örerdim ki, kimsenin o duvarları yıkmasına izin vermezdim. Sonra duvarları ören kişinin ben olduğumu keşfettim ve yavaş yavaş değişmeye başladı her şey..
Başkalarının mutlu olması için çırpınır durur, hep kendi kalbimi kanatmak için elimden geleni fazlasın yapardım. Lise sıralarında iflah olmaz bir ‘Drama Queen’ dim. Zaman zaman halen gittiğini düşündüğüm o tarafımın su yüzüyüne çıkıp, ‘ce’ yaptığını fark ediyorum. Zihnimi öyle olasılıklar peşinde koşarken buluyorum ki…Tamam diyorum o zaman, ne olacaksa olacak, ne yapabilirsin? Yapabileceğin bir şey var mı? Cevap hemen geliyor: Hayır! O zaman en azından fırtınanın şiddeti azalmaya başlıyor.
Kimsenin canını acıtmak istemesen dahi birilerinin canını acıtıyorsun ya da onlar senin canını acıtmak istemese dahi acıtıyor. Günün sonunda ise anlıyor insan; acının da mutluluk gibi bir duygu olduğunu ve dönüşebildiğini.. Acının bile çiçek açabileceğini yaşam öğretti bana. Çünkü biliyorum ki; dünün en büyük yarası, bugün ilham aldığın, seni besleyen bir çağlayana dönüşebiliyor. Ah, şükür ki dönüşüyor, çok şükür…