
Nasıl veda edersiniz?
Merhaba demek gibi kolay olmuyor sağlıkla veda edebilmek. Herhangi bir ilişki şekli olabilir bu: Arkadaşlık, sevgililik, iş, şehir ya da ev değişimi.. Liste uzar gider ama nasıl veda ettiğiniz ya da edemediğiniz tam olarak o an kim olduğunuzu da gösteririr.
Geçenlerde FB sağolsun bir hatırlatma ile eski bir arkadaşımla paylaşımlarımı gözümün içine soktu. Zamanında çok değer verdiğim, kalbimi nazikçe açtığım çok önemsediğim bir arkadaşım vardı. Yollarımızın ayrılma şekli kalbimi o kadar yormuştu ki, gören sevgilimden ayrıldım zannebilirdi. Sadece güvendiğim dost bildiklerimi kaybetmiştim.
İnsan güvendiği kadar kırılırmış. Benimki de tam öyle oldu. Sağlıklı veda edemeden etrafıma kendimin ne kadar haklı olduğunu anlatıyordum. Ardından kızgınlık, öfke gibi duygular çıkıp duruyordu ama ben haklıydım. Başka türlüsü olabilir miydi ki ?
Uzun süre en çok zaman geçirdiklerimi kaybetmiştim. Aslında tıpkı tüm ilişkiler gibi uzatmayı oynayarak halının altına attığım yığınla şey vardı ve ben yanlış anlaşılırım diye susmayı tercih etmiştim ve o çığ o kadar büyümüştü ki, ‘merhaba’ derken ortada olan sevgi ve anlayıştan eser kalmamıştı.
Geçen gün arkadaşlarımla olan paylaşımlarıma baktığımda sıcak bir tebessüm ettim. Artık hakkı yendiği için koşturan küçük kız çocuğu yoktu. Kalbimde sıcacık bir sevgi belirdi.
Belki sağlıklı şekilde veda edebilseydik, öfkeden acıya uzanan o yolu hiç almadan zincirimizi kapatabilirdik ama ben yapamamıştım.
Sana ağır gelen bir arkadaşlığın, işin, sevgilin konu her neyse çok net bir hissi vardır. Tüm olay onu görebilmeye olan istekte saklı.
Modern insan merhaba dediği gibi anlayışla ‘bana kattıkların için teşekkür ederim , güle güle’ diyemiyor, tüm olanları unutup suçlamaya başlıyor. Oysa ki hepimiz birbirimizin hayatında bir sonraki durağa geçmesi için yardım eden yoldaşlarız.
Yani ne o adam, ne de o kadın suçlu! Bu sinir bozucu geldi değil mi ?
Soru basit: tüm seni sıkıştıran hislerle ne yapmak istiyorsun ? ‘Ama ben yapamam, yaparsam ölürüm’ gibi cümleler zihinden dökülüyorsa merak etme tüm hücrelerinde var bu yeti. Nefesinde var bu özellik.
Her aldığın nefesi, veriyorsun. Nefesi almak için vermek zorundasın ve bu zaten doğuştan beri seninle. Her hücrende var, sende var.
Hayatın sana sunacaklarını alman için seni sıkıştıran her şeyden özgürleşmen gerekir ki yer açılsın. Ve evet, burası herkesin hayat öyküsüne göre vahşileşebiliyor.
Ama o bana bunu bunu yaptı gibi cümleler geçiyorsa içinizden, hepimiz anne karnından bu yana koşullar ve koşullandırmalarla bir şeylere yönelip duruyoruz. Bazen kendi acılarımız sahnenin baş kahramı oluyor bazen ise coşkumuz.. Çoğu zaman neden yönlendiğimizi anlamadan acımızın baş kahraman olduğu yönlenme ile seneler geçirebiliyoruz. Ve karşı taraf için de aynı …
Yani hepimiz kendi yolumuzu arıyoruz ve ararken bir şekilde bilerek ya da bilmeyerek kırıp döküyoruz ama muhtemelen senin hikayandeki kötü başkasının hikayesinde en mükemmel kişi olabilir. Yani siyah ve beyaz hep içiçeler aslında.
Sana ağır gelen, vadesi dolmuş her şeyi nazikçe bırakabilirsin. Bu senin kötü olduğun anlamına gelmiyor. Yaprağın kendini toprağa bırakmasında da kocaman bir aşk var. Yaprak, ağacın parçası olduğunda da , toprağın parçası olduğunda hep bütün. Onu bütün yapan, ne ağaç, ne de toprak. Saf kendi olma isteği, onu bütün kılıyor.
Derin bir nefes al ve arkana bak. Yavaş yavaş anıların canlanmasına izin ver ve geçmişten şimdiye nasıl veda ettiğini gözlemlemeye başla. Sana kendin hakkında bir sürü şey anlatacaktır veda etme şeklin.
Vedalarınız kendinizle ilgili çok şey söyleyecektir, eğer duymaya hazırsanız.
……………………….
Sahi siz nasıl veda edersiniz ?