Seni Seviyorum

Seni seviyorum.

Seni, ben gibi yapmaya çalışmadan olduğun gibi, olduğun halinle seviyorum.

Seni görüyorum,

Senin acılarını, kırgınlıklarını, kırıklarını görüyorum.

Onları iyi etmeye çalışmadan olduğun gibi seviyorum.

Hepimizin aslında temelde en büyük derdi yukarıdaki yazının kendisiyle. Hepimiz birileri eş/dost /anne / baba tarafından bu şekilde sevilmek için yanıp duruyoruz. Ve bulamadığımızda da hayatın yönlendirmeleri ve kendi kırgınlıklarmız bizi her olası bir akarsuya yaklaştırdığında onu okyanus sanıyoruz. Oysa bu, sadece su birintisiden başka bir şey olamıyor. Ve bunu idrak etmek bazen seneler alabiliyor.

Birinin bizi istediğimiz gibi sevmesine ‘sevgi’diyoruz. Oysa gerçek sevgi onun kendiliğini görme niyetinde saklı. Bu şu demek oluyor: Küçük bir çocuk gibi bana bunu vermiyor diye hayıflanmak yerine karşındaki adama/ kadına gerçekten bakmak ve onun verebildiğinin sana yetip yetmediğine karar vermek.

Çok basit değil mi? Ama biz insanlar her şeyi drama sokmayı çok seviyoruz.

Uzun bir yolu paylaştığım bir arkadaşımla yeniden karşı karşıya geldiğimde onun en güzel gül olduğunu ama asla gülü asla istemediğimi fark etmiştim. Oysa bu idrakı yapana kadar onu ne kadar suçlamıştım. Ona ben izin vermiştim. Ben dramın içinde başrol oynamayı seçmiştim. Geriye dönip baktığımda ağlayan günlerimin sorumlusu o değildi. Benim sevgimde açık bir yerden gelmiyordu. Onu kurabiye gibi şekle sokmaya çalışan bir sevgi ne kadar gerçek olabilirdi ?

Benim kendi küçük dünyamdaki aydınlanma anımdan biri, tüm çekişmelerin, öfkelerin sonunda kahve dükkanında çay içmek için eforlu bir şekilde sırada olduğumu fark ettiğimde meydana geldi. İstediğim yerde çay yoktu, o yüzden çay içmem de mümkün değildi. Çok kolaymış gibi aslında ama bunu idrak etmek baş döndürücü…Birilerinden, yaşamdan eforlu, yorucu bir şekilde bir şeyler istemeye başladığında, bir durup yeniden bak kendine, olana.

Kafandaki görseli, karşına giydiriyor olmayasın ve ona sevgi diye tanımlıyor olmayasın ?

Gerçek sevgi, gerçek anlayış toprağa ektiğin tohumun ağaç olmasını istemek değildi. Büyüsün diye, çırpınmak değildi. Gerçek sevgi, bir adım geri çekilip o tohumun toprağa tutunamama olasılığına açık olmaktı. Ve onu da sevebilmekti. O, tohumun kaderini belirlemeye çalışmak değildi. O tohumun her ihtimale rağmen bu yaşamın parçası olmaya devam etmesini sevmekti. Çünkü tohum hep bu yaşamla birdi aslında… Bir olması için ağaç olmasına gerek yoktu.Toprağa tutunursa ne güzeldi, tutunamazsa da ne güzeldi…

Seni sevmem için toprağa tutunmana gerek yoktu, toprağa tutunamama haline de kalbimde geniş bir yer vardı…Gerçek sevgi, ormana girdiğinde aldığın oksijen gibiydi.. Ve asla daha azı değildi.

Ve arkadaşlar, kendize veremediğinizi başkasına veremezsiniz.Ve evet, bunu kabul etmek hiç kolay değil ama yol da tam burada değişiyor. Kendini sev diye yazmak çok kolay ama o sert rüzgarların altında da buna istek duyabilir misin? İşte bu pratik hayat boyu…

Seni Seviyorum’ için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s