Serbest Düşüş

free fall

”Bir kere yolda karşıdan karşıya geçerken düşersen her şey biter.”

”Düştüğün anda kendini asla toplayamazsın!”

”Asla bedenini eskisi gibi kullanamazsın!”

Seneler önceydi.. Bedenimde hissettiğim ağrı ve kıvranma sürecim o kadar kötüydü ki, ameliyat olasılığı artık o kadar uzakta görünmemeye bile başlamıştı. Tanrım o kadar büyük ki, güzel insanlar çıkardı karşıma ruhuma korku yayan (yukarıdaki cümleleri söyleyenler gibi) insanlar bir şekilde hayatımdan uzaklaştı ve iyileştim. (İyileşme sürecimi, eski yazılarımda yazmıştım.)

İyileşme sürecim devam ederken kulağımda yukarıdaki cümleler çınlıyordu. Yolda adım atarken bile nasıl korktuğumu kelimeler ile ifade edemem sanırım. Özellikle yağmur ve kar yağdığında bütün olası senaryolar ile zihnim bir savaşa giriyordu.

Sonra o zamanki bütün bedensel sınırlarımla birlikte ilk temel yoga hocalık eğitimimi aldım. Şu an artık yollarımızın ayrı düştüğü bir arkadaşım ısrarla gitmemi söylüyordu. Bedensel sınırlarım ve korkularım olduğu için eğitimde kendimi iyi hissetmeme olasılığımın olduğunu üstüne basa basa yeniliyordu. Evet, tabi ki ters duruşlar ya da geriye bükülmeler gibi birçok  temayı kendi sınırlarım doğrultusunda yapmıştım. Bitmeyen dalgalanmalar yüzünden yaşadığım küçük bir tekrar yeniden korku senaryolarımı gündeme getirmişti. Bir şekilde eğitim bitti. Bir gün eğitimdeki bir arkadaşımın kendince iyi niyetle yaptığı ama hoşuma gitmeyen mailini okudum. Herkesi nasıl hatırlayacağını bir cümle ile özetlerken bana Özde: Özde’nin fıtığı.. cümlesi kurmuştu. Ama ama bunu nasıl yazardı, tüm eğitim boyunca travma boyutunda yaşadığım ruhsal devinimler yetmezmiş gibi bu cümle de nereden çıkmıştı?

Tabi ki benim ne yaşadığımı, hikayemi bilmiyordu, nereden bilebilirdi ki? Ama canım yanmıştı işte!

O zaman kalbime bir tohum ekildi. Herkesin kendi sınırları doğrultusunda yoga yapabileceğini göstermek, sınırları ile tanıştırmak.. Sınırlarına ve yararlarına hassas kalmayı öğretmek..Tam da istediğim şey bu değil miydi? Kötü dediğin şeyi izle, eğer gerçekten kalbinin derinliklerinden anlamayı başarabilirsen o kara bulutlar, bir çağlayana dönüşen yaşam pınarı olabilir.

Ben kendi yaramı biliyordum ve kendi yaramı bildiğim için başkalarının yaralarına da artık hassas kalabiliyordum. Bunu boyun fıtığı, bel fıtığı ile sınırlamaya gerek yok, her türlü yara… Çünkü hepimizin yaraları var ama ben kendi yarama bakabildikçe başkasının yarasına da aynı açıklıkla yaklaşabiliyordum.

Yağmurlu bir sabah Taksim’in orta yerinde düştüm. Hatta başıma polisler geldi kaldırmaya, kalkamayacağım sandım, bir yerlerim kırılmış olacak sandım ama bir şey olmadı. Sonra birden fazla kez düştüm, her seferinde o bir saniye içinde tamam bitti diyordum. Karlı bir gün düştüm, etrafıma insanlar toplandı, öleceğim herhalde dedim, yeniden ayağa kalktım. Düştükten sonra her kalktığımda tamam diyorum artık, yere dokunup yeniden kalkabilirsin..

Serbest düşüş.. Bir ağacın üstündeki yapraklar gibi.. Kendini korkusuzca yaşama bırakmak. Nereye gideceğini tam olarak bilmesen de boşluğa güvenilmek ve güvendikçe de her düşüş başka bir özgürlük vermeye başlıyor. Çünkü ne olacağını bilmesen de bildiğin tek bir şey oluyor, her ne olursa olsun yeniden kalkacaksın, yeniden bahar gelince ağaçlar yapraklarla dolacak. O yüzden korkacak bir şey yok.. Düşebilirsin korkusuzca, özgürce….

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s