Mutluluk

 

Mutluluk…  Bu yaşamda  yara bere içinde kalarak peşinden koştukça hep uzağına düştüğümüz, kendimizi, ondan ayrı olarak etiketlendirdiğimiz kavram..

Bütün kavramlar gibi onu nasıl yorumladığımıza göre yaşamımız değişiyor. Kimine göre mutluluk, hak edilmesi gereken bir yarış, kimine göre sevgilisi, kimine göre işi, kimine göre son model arabası, kimine göre asla sahip olamayacağına inandığı varış noktası… Ve inandıklarımıza göre film sahneleniyor. Ve bunun böyle olduğunu idrak edip, bilincimizin derinliklerine yaptığımız yolculuk bir yaşam boyu sürüyor.

Geçenlerde mutluluk üzerine yapılan bir konuşmanın tam ortasında buldum kendimi. Benim başıma bunlar geldi. Ben nasıl mutlu olayım, Budda böyle demiş sanırım Karma’dan gibi devam eden ve mutluluk üzerine yazı yazanları ”kolay” bir yaşam yaşadıklarını ve bunları söylemelerinin kolay olduğunu söylüyordu.

Hiçbirimiz o kapılar kapandıktan sonra birbirimizin hayatında neler olduğunu bilmiyoruz. Ve karma olgusunu algılama şeklimiz de çoğumuzun hep zihinden.. Yaşamı zihinle algılayarak kalpten yaşamak mümkün mü? Neden yeni doğan çocuklarının başına değişik sağlık sorunlarıyla doğuyor? Karma mı? Ben çok uzun zaman önce zihnim beslenmek istediğinde onu doyurmama pratiğine istekli kalma araştırmasına başladım.

14 milyar yıldır var olan devasa evren.. Ve halen bilimin açıklayamadığı onca şey varken, nasıl diyebiliriz bu böyle diye?

Tüm varlığımla, 50 trilyonluk hücrelerimin hepsiyle emin olduğum tek bir şey var: Olanları değiştiremeyiz ama onları algılama şeklimizi değiştirebiliriz ve geçmişin yoğun acılarını bilincin derinliklerine inerek oluşturduğumuz kalıpları yıkabiliriz. 50 trilyonluk hücrelerimizde böyle bir güç var!

Peki  ya mutluluk o nerede? Bu kadar peşinden koşarken neden bu kadar mutsuzuz ? 

Mutluluk, tohumun çiçek olup kendigenliğine açılmasından geliyor. Ve etrafındaki her şey ama her şey sadece ona destek kiti.
Arabanın yakıtı sende, hep sendeydi ama sen başkasında / şeylerde sanıp yakıtı onunla doldurdun. Sonra da o durum / kişi gidince yerle bir oldun ve bunun adına değişik etiketler vererek, kendini lime lime ederek yaşadın.
Ya da kendigenligin “beğenilmez” diye ona/onlara benzedin. Mutluluk dedin adına sonra o ya da onlar gidince de ruhun karanlık gecesiyle tanıştın.
Merak etme, hiçbirinde sorun yok.. Hepimiz insan olma deneyimini yaşıyoruz bu kocaman evrende..
Yeter ki, her ne oluyorsa iki ayağın kapladığı o dünyayla bol bol temas et..Öyle temas ki, neyi/neleri sevdiğini bulmak için zaman ver kendine. Anbean akan kendi kalbinin çağlayan’ın sesini zamanla daha net duymaya başladıkça mutluluklarını da, acılarını da daha derin bir kabulle karşılayacaksın. Sanki camın buğusu gitmiş gibi hissedeceksin, yaşam daha netleşmeye başlayacak.
İçerden yaşama duyulan saf coşku… Koşturma onu kovalamak için, hep o iki ayağının orada seninle..
Kocaman varoluş’un eşsizliği her nefeste seninle, merak etme, kovalama..
Unutma; Güneş sensin ☀️

Özde Çolakoğlu

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s