Hiç tanımadığım insanlarla konuşmayı çok seviyorum. Bazen sadece sırf nasılsın sorusu, bazen sıcak bir gülümseme sıcak sohbetlerin kapılarını açıyor. Hiç bilmediğim, belki de asla bilemeyeceğim yaşamları öğrenmeye başlıyorum, sadece gülümseyerek. Ne değerli aslında sadece gülümseyebilmek ve sadece gülümseyerek bilmediğim, aklımın bile eremeyeceği hayatlara çarpışıp duruyorum.
Geçenlerde çok sevdiğim arkadaşımla yoga ve meditasyon kampı düzenledik. (İlgini çekerse çok yakında yeni kamplar planlıyoruz, etkinlik bölümünden takip edebilirsin.) Kocaman doğa ve biz. Tüm şehir hayatının alışkanlıklarını bir kenara bırakıp, iki gece köy hayatını deneyimledik. Orada sadece o köy hayatını deneyimlemek ve orada gönüllü olarak var olabilmek için farklı yaşamları bırakan insanları görmek bana iyi geldi 🙂 Kampın nasıl geçtiğini, neler yaptığımızı anlatmayacağım. Belki başka bir yazımın konusu olur kim bilir? Kampımıza, 20 senelik liseden arkadaşım da katıldı. Bir şekilde konu geçmişe, eski yıllara gitti. Ben dedim ki: ”Eskiden gülümsemezdim.” O da dedi ki: ”Kendine haksızlık etme, o zaman da hep böyle gülümserdin.” Sustum, bir şey demedim. Ama içimde bir şeyler öyle olmadığını çok net biliyordu ama kelimelerle anlatamıyordum ki, ne olduğunun idraki geçen gün geldi: GÜLÜYORDUM AMA İÇTEN DEĞİLDİM!
Gülüyormuş gibi yapmakla, gerçekten gülmenin nasıl farklı bir şey olduğunu şu an çok iyi biliyorum! Belki dışarıdan bakanlar için pek bir farkı yok ama neden kendimi gülümseyerek hatırlamadığımı anlamıştım, içim gülmüyordu. Şimdi sana hayat çok güzel, haydi gülümse gibi anlamsız cümleler kurmayacağım ama şunu deneyimlemeye çalışıyorum her gün: coşkunu kat her şeye.. Gülümserken gerçekten gül, ağlarken gerçekten ağla, acı çekerken gerçekten çek. Her şey gelip geçiyor, hiçbir his bu dünyada kazık çakmıyor! YANİ GEÇİYOR. Geçenlerde senelerden beri görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım. Bana seneler önce küsmüştü ya da kırılmıştı artık pek de emin değilim. Neticede istediği benim cebimde yoktu ve yok olduğu için tüm köprüleri yakmıştı, o köprüleri yakmasından seneler sonra onu gördüm . Ne olduğunu hatırlamak için anılarımı yokladığımda, pek de bir şey çıkmadı.
Canımı çok yandığını ve hayatım boyunca aynı acıyla kalacağına inandığım zamanları hatırlıyorum, şu an oradan buraya kalan hiçbir şey yok. Ah, evet geçiyor, her şey geçiyor demedik mi? Ama sanırım mühim olan o acının, acıların artçılarını taşımadan ilerleyebilmek ve bu kolay değil! Yani şöyle dostum, evet kocaman depremi atlatıyorsun ama deprem seni gece yakaladıysa, geceleri uyumakta sorun yaşayabilirsin. Bu gayet normal ama günün sonunda o depremin sadece geceleri olmayacağını her an meydana gelebileceğini de öğrenmen lazım! Ve tüm olasılıklara rağmen başını yine de yastığa koyup, uykuya teslim de olabilmeyi de öğrenmelisin.
Merak etme, kocaman yaşam sen öğren diye, elinden geleni yapıyor. Bir şey söyleyeyim mi? Sen farkında olsan da, olmasan da elinden geleni yapıyor hem de 🙂
Yani mühim olan gülebilmek değil, kendi gerçeğini yaşayabilmek hem de her şeye rağmen..