Olduğu kadar

 

natureee

Şehir hayatı öyle hızlı ve koşturma dolu ki sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıp duruyoruz ve aslında tüm koşturmaların içinde yetişmek istediğimiz şeye de yetişemiyoruz. Sürekli bir sonraki adımda yapacaklarımızı düşündükçe daha da yol yorgunu oluyoruz. Koşturmaktan yorulduğumuzu söylüyoruz ama durmaktan deli gibi korkuyoruz. Çünkü durduğumuzda ama gerçekten durduğumuzda olan netleşmeye başlayacak ve biz, tüm o yaşadığımız kabul etmeme hallerimiz olan ile karşılaşmaktan deli gibi korktuğumuz için değil mi?

Eskiden bir şeyler istediğim gibi olmuyorsa orasından burasından kesip biçerek kendime uygun hale getirmek için çırpınırdım. Tabi ki olmazdı ve ben çırpındıkça kendimi yormaktan, kırmaktan da başka bir şey yapmazdım. İnsanların beni anlaması için kendimi anlatıp dururdum ama saatlerce konuşsam da beni anlamasını istediğim kişiler yine de beni anlamazdı. Çünkü kendi hissettiklerimi söylemekten çok korkardım. Sanırdım ki, ben kendi hissettiklerimi söylediğimde  onlar gidecek, o yüzden olanı kabul etmek yerine çırpınırdım. Sanki küçük bir odada sıkışmış bir kuşun boşuna kanat çırpışı gibi. Belki kuş bir saniye dursa girdiği açık pencereden çıkabileceğini kavrayabilecek ama durursa zarar göreceği düşündüğü için daha çok çırpınmıyor mu?  Zaten ona zarar veren de durmaması değil mi?

İlk yoga derslerimi hatırlıyorum. Bedenin esnekliğini, başın bir yerlere değiyor olmasını marifet sanırdım, gözüm yandaki mata kayar ve ne kadar esnek olduğumu düşünürdüm. Düşünüyordum da hayata karşı tavrım da öyleydi. İtip çekerek poza girmek  için çırpınırdım, çünkü öyle önemliydi ki o poza girmek. O yüzden kendimi sakatlanma riski, bedenimin verdiği alarmlar da umurumda değildi. İşin aslı duyduğumu da sanmıyorum. Çünkü duyacak kadar da hassas değildim. Şimdi gönül rahatlığıyla  önemli olanın o poza girmek değil de, o yoldaki hisler olduğunu deneyimlerime dayanarak söyleyebiliyorum.

Arkaya eğilmeler çok uzun sure denemeyi kabul etmediğim yoga pozlarının arasındaydı. Kendimi bu pozları yaparken pek iyi hissetmediğim ve nasıl olsa ben yapamıyorum diye düşündüğüm için denemezdim bile. Dokuz sene önce kol dengelerini denemesinden bile korkardım. O yüzden bugün rahatlıkla diyebiliyorum ki, değişiyor, oluyor! Kafandaki bir şeyleri “birileri” gibi yapma eğiliminden uzaklaştığında kendi bedeninin sinirli sınırsızlığını keşfediyor ve sihrin içinde buluyorsun kendini.. Aslında tek yaptığın olana izin vermek oluyor ve ona da sihir diyorsun. O yüzden önemli olan bacağını nasıl kafanın arkasından attığın değil de, ne hissettiğin, nasıl hislerin belirdiği o yolda ve hissettikleri dinleyip dinlemediğin.. Çünkü sen dinledikçe sihir başlıyor.

Ben dinlemeyi yoga sayesinde öğrendim. (Yoga eğitmenlik eğitimim sonrasında değişen hayatım başka bir yazının konusu) Ben biliyorum ki, bazen elimden gelenin fazlasını bile yapsam olmayacak. Ben elimden gelenin fazlasını yapsam da sevdiğim beni sevmeyebilir, ben elimden gelenin fazlasını yapsam da o işten atılabilirim, ben elimden gelenin fazlasını yapsam da o yoga pozunu asla yapamayabilirim. Saçımı süpürge etsem de gidecek olan yine gidecek. Ağlasam da gidecek. O yüzden bir şeyleri kendi içimde itip çekmeye başladığımda bir nefes veriyorum. Nefes, kendime yarattığım boşluğu hatırlatmak için.. Nefes.. Çünkü ben elimden gelenin fazlasını yapsam da olduğu kadar oluyor.. Olduğu kadar.. Bir şeyleri kendi istediğin şekle sokmak için istediğin kadar elinden gelenin fazlası yap, bazen olmuyor! ‘Olduğu kadar’ın kocaman bir kapsama alanı var: Sevgilinle olan ilişkine, iş hayatındaki ilişkine(lerine), ailenle olan ilişkine(lerine), yoga pozlarıyla olan ilişkine kadar  seninle her şeyle olan ilişkilerini kapsayacak kadar çok geniş bir ağa sahip. Olabildiğini kadarını kabul etmeye istekli olmaya başladığında evrende boşluklar yaratmaya başlıyorsun ve görüyorsun ki: ”olabildiğin kadarı”nı kabul etmeye başladığında, ”olabildiği kadar” da değişiyor.

O yüzden kendi hayatımda  aradığım en belirgin his: netlik. Tam şu an ne hissediyorum? Tam şu an senin yaptığın o hareket ben de nasıl hisleri belirginleştiriyor? Tam şu an ne istiyorum? Ne hissettiğimi açıklıkla kavrayamadığımda, baktığım cam buğulu olmaya başladığında, sessizce gözlerimi kapatıyorum. Yola kolay sorular ile başlıyorum ve sorular zorlaşmaya başladığında, kolay sorular rehberliğimi yapmaya başlıyor. Yol, netlik kazanıyor, kalbim ferahlıyor ve olabildiği kadarını yapmak için elimden geleni yapmaya başlıyorum.Bir şeylerin olması için kendimle yaptığım savaş bitiyor, gözyaşlarım bitmiyor, acıyı çok da güzel yaşıyorum ama bir şeyler istediğim gibi olmadığımda ve canım yandığında acı ne kadar derin ve katlanılamaz olsa da biliyorum ki değişecek.Bu yüzden duyacaklarım hoşuma gitmese de aynı soruyu soruyorum: NE HİSSEDİYORUM? Çünkü biliyorum ki, ben kendi toprağımı eşeledikçe kökleniyorum.

Her zaman duyduğun cevaplar hoşuna gitmeyecek. Benim gitmiyor ama kendi arızalarına izin vermeye gönüllü oldukça kalbin genişliyor ve her fark ediyorsun ki ”OLDUĞU KADAR” her halini kapsıyor. 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s