Hayatında hiç bir şeyi yedeği olsun diye aldın mı? Belki kazak, belki tshirt, belki yemek takımı… Liste herkese göre çok farklı ama hepsi aynı eğilimin farklı yüzleri.. İşinden deli gibi mutsuz olsan da, sürekli lanetler yağdırsan da yedeği olsun diye yeni bir iş bulmadan, gitmemezlik yaptın mı? Ya da sırf sevilme açlığını kapatmak için tıpkı eşyaları, durumları yedeklediğin gibi insanları da yedekledin mi?
Şimdi ne demek istiyorum? Geçenlerde instagram’da gördüğüm bir post, seneler önce izlediğim bir filmi hatırlattı. Film, dönüp dolaşıp birbirine dönen bir çifti anlatıyordu. Aslında o dönme halleri birbirlerine olan sevgilerinden değil de, birbirlerinin yedeği oldukları içindi. Hani yalnız kalma ve sevilme ihtiyacından doğan halin, ‘sevgi’ sanılmasından bahsediyorum.
Hayatında hiç yalnız kalmamak adına yedeğin oldun mu? Ya da belki birinin yedeği olmuşsundur? Hani temelde tüm malzemelerin eksiksiz olduğu ama soğuk olan bir yemekten bahsediyorum. İçten içe bilirsin, bir sorun vardır ve bunu hissettiğin için yaraların tetiklenir ve sağlam bir şekilde iki ayağının üstünde durup olanı görme cesaretini göstermek yerine bir çocuk gibi bağırmayı ve suçlamayı seçersin. Kendimden çok iyi biliyorum 😀
Ya yedeklersin, yedeklenirsin! Görmezden gelip, acınla kalmamak için suni yara bandı olarak kullanırsın bunu ama hayat, eninde sonunda bir şekilde kendince sana anlatır.
Geriye dönüp baktığımda tüm kıskançlık ve hırçanlıklarımın yine sevilme eksikliğinden kaynaklandığını görüyorum. Dolayısıyla kendimi sevmeden, birilerinin beni sevmesi için yedeklendim de, yedekledim de.. Sanırım kısır döngüydü, bir süre sonra benim gibi yaralı, yarasının farkında olmayan ruhlara çarptığımı fark etmeden, aslında dünyanın, güneş etrafında dönmesi gibi, kendi etrafımda farklı suretlerde aynı deneyimleri yaşatıp durdum.
Kendimi olduğum gibi ne zaman kabul edip, tüm yaralarımla sevmesini öğrendim, yedeklerim de gitti. Seneler önce ne zaman kendimi yalnız hissetsem telefona sarılan kız çocuğu yok artık, daha ziyade o duyguyu yaşama cesareti gösterebilen koca bir kadınıma dönüştüm çok şükür!
………………………………………………………………………………………………………………………………….
Biraz boş kal. Koşturup durmak yerine biraz boş kal.
Çok iyi hatırlıyorum kendimi iyi hissetmediğim, canımı yakan bir durumla karşılaştığımda kendimi sürekli meşgul ederdim, alan açmadan koşturup dururdum. Acımla yalnız kalmaya cesaretim yoktu. Bu yüzden insanların ilgisiyle yalnızlığımı kapatır, kendime o tanrısal boşluğu bırakmazdım. Aslında Özde’nin olmadığı bir film gibiydi…. Dolayısıyla ne zaman eskiden benim gibi o eğitim, bu kurs, şu etkinlik koşturan birini görsem soruyorum: “Neden bu kadar koşturuyorsun?” Biliyorum hiç kolay değil, insan kaçmak istiyor. Seneler önce canım yandığı için zihnimi meşgul etmek amacıyla cep telefonumla zaman geçirmek isterdim. Ya sosyal medyada zaman geçirdim, ya da birilerine yazardım. Bugün bu boşluktan bahsedebiliyorsam, orada kalmasını tek başına kalmasını öğrendiğim için
Söz veriyorum; zamanla güç aldığın bir yer olacak o boşluk ama önce onu kendin yaratman lazım.(çabanla) Dolabındaki giymedigin kıyafetleri vermek gibi.. Alan açıyorsun, kocaman yaşamda boşluk yaratıyorsun.
Haftada bir gün kendine zaman ayır. Ve araya cep telefonun dahil hiçbir şeyin girmesine izin verme. Zamanla bedenindeki, özündeki gibi boşluk kendiliğinden açılacak zaten hayatında, eforsuzca nefesin gibi… Kocaman yaşamda her şeyin olmaya mümkün olduğu o tanrısal boşluk.
Etrafına bakıp boşluğun olmadığı ya da önemli olmadığı varoluş, bir alan, durum bulabilirsen , bana da haber ver!
……………………………………………………………………
Yedekleme! Mutluluğunu, birinin ağzına bırakma! Yedekleme! Ne insanları, ne eşyaları… Neden yedeklemek isteyesin ki? Yalnızlıktan bu kadar mı korkuyorsun? Sana bir haberim var: Kocaman yaşamdaki tüm hareketler sevgi’den sevgi’ye doğru… Kendini yeterince kandırmadın mı? Cesaretle tüm yedeklerini bırakmaya ne dersin? Önce boş kal, sonrası O’nda, O’ndan daha iyi bileceğini mi sanıyorsun?