Alışkanlık zincirlerimiz

Her alışkanlık, bir zincir. Düşün ki, kendi kendini isteyerek zincirleyip, o zincirle yaşamayı tercih ediyorsun. İşte tam öyle bir şey! Ayağını kendi istediğinle zincire bağladığını düşün. Belki başta zincirin dışındaki dünyayı merak ediyorsun ama elindeki anahtarını unutup kendi zincirlerini kırmak bile istemiyorsun, işin aslı o zinciri seviyorsun ve ikilem burada başlıyor! O kadar seviyorsun ki, o zincirinin varlığını unutuyorsun, o zincir sanki ayağında değilmiş gibi hareket  bile ediyorsun. Kendi zincirinle ,başka zincirde yaşayan insanları yargılayıp duruyorsun. Oysa hareket alanın o kadar kısıtlıyken neyi, ne kadar bilebilirsin?

Hayatımın en büyük alışkanlığı müzik. Yazı yazarken müzik, yoga yaparken müzik, yolda yürürken müzik.. Yolda kulaklıklarımla dinlediğim müziğe tempo tutup, dans ederken bile görebilirdiniz beni. Kulaklıkla müzik dinleme ya da film izleme dönemim bitti ya da belki de kısa bir ara girdi. Eskiden kasetler vardı, volkmanleri hatırlayanlar var mı? İşte o zamanlardan beri efendim, aşığız birbirimize 🙂 Sonra cd, mp3 ve akıllı telefonlar.. Akıllı telefonlarla istediğimiz her şeyi zipleyip daha hızlı tüketmeye başladık. Neyse konumuza geri dönersek, bir ay önce sol kulaklığımdan daha ses geldiğini fark ettim. Kesin kulaklık bozuk diye, ezbere bildiğim bilgimi yapıştırdım, başka bir olasılık olma ihtimaline  bile izin vermedim. Bir gün yoga dersimden çıktığımda şu soru kafamda belirdi: ‘Kulaklığım, sağ ve sol kulağım için ayrı değilken neden sol kulaklıktan sürekli az ses geliyor?’ Bir an durdum, kulaklarının yerini değiştim ve evet sol kulağımdan daha ses geliyordu. Sol kulağımla telefonda konuşurken sesleri duysam da bir konuşma yapacak kadar yeterli bir işitme sağlayamadığımı  kavradım. Şok içindeydim, ama belki şöyledir böyledir diye bilmediğim durum hakkına kendimce fikirler üretmeye başladım. En son kulağımdan uğuldama geldi ve baktım durum ciddiye gidiyor, doktora gitme zamanı gelmişti. Doktora giderken olasılıkları, nedenleri düşünmemeye çalıştım ama kafamda milyonlarca şey dolaşıyordu. Dürüst olacağım: KORKTUM. Ah, evet, çok korktum. Doktor, işitme testi dediğinde, içimdeki sesler: ”Ama, neden, duyamayacak mıyım?”  gibi sorulara dönmüştü.İşitme testi, bilmeyenler için şöyle bir şey. Seni kapalı bir odaya alıyor ve kulağına verdikleri bir aygıtla önce sağ ve sol kulağından gelen sesleri, sonra  da söylenen kelimeleri söylemeni bekliyorlar. Tabi test sırasında daha da gözüme gözüme geliyordu durum: SOL KULAĞIM TAM DUYAMIYORDU! Sonra doktor dedi ki, o dinlediğin kulaklıkla, kulağını bozmuşsun. Bedenindeki her şeyin bir dayanma süreci var, o süreci zorlarsan ya da geçmeye çalışırsan gelsin sakatlıklar! Ben, hemen her şeyin eskisi gibi olabileceği hissine kapıldım ama sonra anladım ki, durum ciddi. Doktor, ilaç verdi ve yasak listesi ile gönderdi beni. Kulaklık yok, yüksek sesin olduğu yerlerde bulunmak yasak. Sonra dedi ki: ”En az 3 böyle, 3 ay sonra gel bakalım, belki geri gelir ses kaybın.” Yani ses kaybımın geri gelip gelmeyeceğini BİLMİYORUZ!

İki haftadır kulaklığım olmadan, müzik dinlemeden yolda yürüyorum. Başta dünyanın en zor şeyi geldi biliyor musun? Sonra etrafımdaki sesleri daha çok duymaya başladım. Çünkü her şey daha net artık. Kuş sesi, ezan sesi, korna sesi, rüzgarın sesi, tüm seslerin içindeyim. Müzik, benim gizli bahçemmiş. İstediğim sesleri duyup, istediğim dünyayı yarattığım sihir gibiymiş. Şimdi sihir yok, ben sihrin kendisi olup gerçeğin içinde var oluyorum. Hiç bilmediğim bir dünya keşfediyorum dostum! Fark ediyorum ki, senelerin bitmeyen alışkanlığı olmayan bir dünyanın içinden şu ana uzanmama sağlıyormuş. Uzanma halime an diyormuşum. Oysa an, uzanmaktan öte, bulunma haliymiş.

Eskiden olsa bu halimi yazmazdım, boynumu bükerdim ve biliyor musun dostum kendimi eksik hissederdim. Şimdi biliyorum ki, tüm o eksik hislerimle tam’ım, o yüzden eksilmeme gerek yok. He, lütfen sanma bu 24 saat, 1 yıl boyunca devam eden bir ruh hali içindeyim. Ben de çok sallanıyorum ve sallandığım için bunları yazabiliyorum. Şu an hayatında neyin eksikliğini çekiyorsan, konuşmayı, paylaşmayı ihmal etme.. Paylaştıkça, bizi zincirleyen alışkanlıklarımızı görmeye başlıyoruz ve zinciri çözmesek bile kalbe iniyor başka olalısıkların olabileceği ve o indiğinde kendimize uygun gördüğümüz alanlarımız genişliyor. 

Annene, babana, sevgiline, eşine, arkadaşına hassasiyet göstermeden önce kendine  hassas ol! Bedenlerimiz de, ruhlarımız da çok hassas ve biliyor musun en derinde seni inciten, yaralayan yine senin zincirlerin. 

Bu yazıyı okuduktan sonra müzik dinlemeden sadece orada olarak yolda yürümeyi dener misin? Metroda da kitap okumak yerine orada kapladığın yerin farkında olarak orada kalır mısın? Sadece bir dene, bakalım ne hissedeceksin?

Sonrası mı? Kim bilir….

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s