Artık biliyorum

 

Im not yours, you are not mine!

Ben senin değilim, sen de benim değilsin. Birbirimize yoldaşlık edebiliriz, tabi ki yol el verdiği sürece. Yolun nereye, hangi dönemeçlere kıvrılacağını bilmeden hep beraber gitme isteme hali, komik oluyor değil mi? Biz şu an’ın hislerini yolun tümüne  yayarak yaşıyoruz. Sonra da akmayan yolu oraya doğru sürüklemeye çalışmaktan yorgun düşüyoruz.

Ben de çok yaptım. gitmeyen, ölmüş ilişkilerimi ittirdim durdum. Sanıyordum ki, elimden geleni yaparsam olur. Oysa hayat elinden geleni yapmanın yanında suyun nereye aktığını kavramak ve O’na teslim olabilmekte saklıymış.

Gerçek sevgi, gerçek anlayış toprağa ektiğin tohumun ağaç olmasını istemek değildi. Büyüsün diye, çırpınmak değildi. Gerçek sevgi, bir adım geri çekilip o tohumun toprağa tutunamama olasılığına açık olmaktı. Ve onu da sevebilmekti. O, tohumun kaderini belirlemeye çalışmak değildi. O  tohumun her ihtimale rağmen bu yaşamın parçası olmaya devam etmesini sevmekti… Çünkü tohum hep bu yaşamla birdi aslında… Bir olması için ağaç olmasına gerek yoktu.. Toprağa tutunursa ne güzeldi, tutunamazsa da ne güzeldi.. Seni sevmem için toprağa tutunmana gerek yoktu, toprağa tutunamama haline de kalbimde geniş bir yer vardı. Gerçek sevgi, ormana girdiğinizde aldığınız oksijen gibiydi.. Ve asla daha azı değildi.

Sevmek için seni sıkı sıkıya tutmaya çalışmam, benim güvensizliğimdi. Kendimi sevemediğim için gördüğüm azcık su birikintisini sevgi sanmamdı. Sanıyordum ki, ancak seninle Okyanus’un yolunu bulabilirim. Oysa ki, an ve an Okyanus’a hep bağlıydım. Hep onun içindeydim. Hiç ayrılmadım. Güneş bendim.

Artık biliyorum, verdiğim nefes gibi tutunduğum ne varsa bırakma alanına davet edebilirdim.

Artık biliyorum, tutunma çabalarımın hepsi, yine benimle ilgiliydi. Sanıyordum ki, o’nsuz olmaz. Sanıyordum ki, o olmazsa yaşam olmaz! Ne büyük küstahlıktı. 

Oysa her nefeste bana yeni yaşam veren Varoluş, her boşalan nefeste onu alıyordu. .

Artık biliyorum, verdiğim nefes gibi tutunduğum ne varsa o bırakma alanına davet edebilirdim. Artık biliyorum, canımı acıtan yaprağın rüzgara kafa tutup, o dalda kalma çabasıydı.

Artık biliyorum, bir şeyler elimin içinden gidiyorsa, tam burası yeni olasılıklara gebeydi ve işin en sihirli tarafıydı. Burayı doldurmama gerek yoktu. Eninde sonunda dalga kıyıya vuracaktı. 

Artık biliyorum, herkesten, her şeyden önce canım kendime/canım yaşama aittim. Sana ait olmaya çalışmak için koşturup durmam benim eksiliğimdendi, özür dilerim.

Artık biliyorum. Yaşam bonkördü. Dalını evi sanan yaprak bendim. Düşmemek için fırtınaya kafa tutuyordum. Öyle yapmam lazım sanıyordum. Sanıyordum ki, dalım evim.. Oysa dal değil, koca yaşamdı benim evim…

Şimdi biliyorum….

Tüm bu seneler içindeki koşturmalar arasında en çok kırdığım “canım” kendim özür dilerim. 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s