Biliyorum, günümüz modern hayatının içinde ‘meditasyon’ dendiğinde akla gelen birçok görsel var ve o görsellere öyle bir yapışıyoruz ki, meditasyonun kendi doğasından uzaklaşmamız, kendimizden uzaklaşmamız tam burada başlıyor.
Ana davet.. Anın içinde her ne varsa; bedende, kalpte, zihinde merakla dinleme sanatı.. İşte kalbin meditasyonu…. (Bu terimi Jeff Foster, eğitimde kullanmıştı. Benim de çok içime sinmişti, o yüzden bir süredir ben de bu şekilde kullanıyorum. Bir şekilde o görseller kırmaya yaradığına inanıyorum.)
Saatlerce bağdaş kurmana, bir şey düşünmemeye çalışmana gerek yok! Bunlar zihnindeki meditasyonun tanımı! Kalbin meditasyonun tanıma ihtiyacı yok. Seni an’ın sonsuzluğuna mıhlayan her şey meditasyon.. Yemek yapmak, dans etmek, çiçek dikmek, köpeğini gezdirmek ve daha niceleri. Senin meditasyon’un başkasına benzemesine gerek yok. Seni olduğun yerle, aldığın nefesle, varlığının kendisiyle bağ kurmana her şey, evet HER ŞEY!
Seneler önce günde 30 dakika bağdaş kurup otururdum. Hayatımın geri kalanı yavaşlamaktan o kadar uzaktı ki ama “30 dakikam” ile övünürdüm. Meditasyonum bile, hedef odaklı ve yapmam lazım’larla süslü kendine şefkatten uzaktı. Yoga eğitimlerine girip çıkan biriyseniz, ortamlarda çok sorulur: meditasyonun ve pratiğin ne kadar uzun? Eskiden yaptığımı söylemeyi ne kadar uzun pratikler yaptığımı anlatmayı çok severdim. O zamanlar gerçek pratiğin anlamı da bilmiyordum.
İkinci el kelimeleri kullanarak, kafamdaki görsele pratik diyordum! Oysa ki, gerçek anlam tüm görsellerin yıkılmasından ortaya çıkıyordu. Çünkü orasının kelimelere ihtiyacı yoktu.
Aydınlanma, düzeltme, iyileşme çabasıyla hedef odaklı eforla yapılan meditasyon, bizi kabullenmediğimiz kendi karanlığımızın kucağına atar. Kendinizi spritüelliğin karanlık tarafında buluverirsiniz. Tüm paradoksta burada tüm hedeflerinizi yıkıp, anı kucaklayabildiğinizde kalbinizin, yaşamın kalbine bağlı olduğunu idrak etmeye başlarsınız.
Dolayısıyla meditasyon matın, halının üzerinde yaptığınız pratikten çok ötesi.. Çünkü pratik değil, bir tavır.. .
Ama bir anda idrak belirmeyecek o yüzden yavaş yavaş, olabildiği kadar günlük yaşamda an’ın sonsuzluğu içinde genişleyip, yayılabileceğiniz o tavrı hissebileceğiniz kendi meditasyonuzun ifadesini bulun. Belki resim, belki doğa yürüyüşü…
Bazı günler daha kolay olacak, bazı günler daha yoğun olacak. Bazen karındaki o yumruyu hissetmek istemeyeceksiniz sadece 3 dakika onunla nefes alıp, dikkatinizi dağıtacaksınız ama sonraki gün belki 5 dakika olacak.
Kalbin meditasyonun bir hedefi yok. Tek bir niyeti var, bedende beliren duyumlara ve duygulara zihindeki hareketlere dost olma alanına açıklık..
An’ın içine derin dalış…
12 Eylül’de tüm bu öğretinin ya da hatırlatmanın üzerine kurulu bir ONLINE eğitim açıyorum. En temel niyetim, deneyimlerimi ve öğrendiklerimi birleştirip, hava karardığında kendi içinizdeki ışığı hatırlatmak.
İlginizi çektiğiyse tüm bilgilere buradan bakabilirsiniz: https://ozdecolakoglu.com/eve-donus-kalbin-yolu/
Kim bilir belki yollarımız kesişir ❤
.