İstanbul’da soğuklar başladı, havalar bir anda soğudu. Üstümüze giydiğimiz kıyafetlerin kalınlığı arttı, bereler, atkılar, kışlıklar çıktı. Çünkü güneş artık ısıtmıyor. Takvimler aralık ayını gösteriyor, zaten küresel ısınma var, bırak da kış gelsin diyorsunuz değil mi? Bir yanım yaza aşık olmanın verdiği sarhoşluk ile kış aylarında bile yazı arayabiliyor!
Birkaç gündür boğazım ağrıyor, burnum ve gözlerim akıyor! Evet, bedenim dinlenmek istiyorum derken, ben inatla onu oradan oraya sürükleyip durdum. Sonra şunu iç, bunu iç diyenler oldu ama hissettiğim bir şey var ki, nezlem kendi zamanı istediğinde gidecek. Ben dışarıdan hangi ilacı, hangi özel iksiri yaparsam yapayım, içeriye etkim yok ya da çok az! Dışarıdan, kendi içimi bile yönetemiyorum! Bedene girdiği gibi çıkmasının da kendi zamanı var ve o zaman ben ne yaparsam, yapayım değiştiremiyorum!
HİÇBİR ŞEYİ DEĞİŞTİRME GÜCÜM YOK! Ben daha kendi nezlemin istediğim zaman geçmesini bile sağlayamazken, olayları, insanları istediğim şekle sokmaya çalışırken buluyorum bazen kendimi! Ben küçük bir yıldız tozu, kocaman evrende.. Ne yapabilirim ki? Ben böyle olmasını istiyorum, Haydi, öyle olsun! Yok, evren’den isteyelim versin, dileyince oluyormuş zaten! Ama ben istedim neden olmadı? Hayır, istediğimiz HER ŞEY olmuyor! Ve olmamasının da nedenleri var, insan beynimizle algılamaya çalıştığımızda sistemlerimiz hata vermeye başlıyor değil mi? Her şeyi mantık çerçevesinde algılamak ve anlamak istiyoruz ama hayat, pek de bir cümleyi okunduğu gibi yaşatmıyor! Elimizden geleni yapıyoruz ama bazen olmuyor işte! Yol, oradan sonra açılmıyor, o zaman orada inat edip, etrafa bağırmak, haykırmak boş biliyorsun değil mi? Kocaman denizde sandalla mavi’lere açılmak gibi.. Elinde bir pusula ile gitmek istediğin, niyet ettiğin, kalbini koyduğun bir yolun var ama rüzgar, deniz ve koşullar senin yanında olursa oraya varabilirsin ve yanında olmazsalarsa da yine bir yere doğru gideceksindir aslında biliyorsun değil mi? Yol, öyle açılmıştır. Suçlu yoktur! Denizi mi suçlayacaksın, rüzgarı mı, gökyüzünü mü, yağmuru mu? Suçlu yok, o yüzden koşturup yeni suçlular arama! Bizim yaptığımız rüzgara, denize güvenmeye niyet etmek, yağmur yağdığında da, fırtına çıktığında da, güneşli olduğunda da .. HEP NİYET ETMEK..
Ve ne olursa olsun, ne görürsen gör, ne yaşarsan yaşa niyet etmeye devam ettikçe kalpler ısınmaya ve açılmaya başlıyor biliyor musun? Geçen gün çok sevdiğim bir arkadaşımla ilişkiler üstüne konuşuyorduk ve bana dedi ki:”Kalp kırılmaz biliyorsun değil mi, sadece kapanır.”’ Ve düşündüm de haklı! Biz canımız yandığında hep diyoruz ya, kalbim kırık, işin aslı kalbin kırılması pek mümkün değil be dostum! Kırılmış gibi gelir ama kalbin özüne ters kırılmak, sadece susar! Sanki nehirden su akmıyormuş gibi gelir ama nehir o zaman bile akmaya devam eder. Nehrin özüne terstir durmak. Sen, hiç duran nehir gördün mü akmayan mesela? Nehir, buz tutabilir kış aylarında ama yaz gelince içerisi ve dışarısı bir olur. Nehir, biliyordur sessizliği ve güneş yeniden belirdiğinde coşkuyla akmaya başlar. Hepsi kendiliğinden olur, öylece, bir anda.. Kalbi açmak için bir guru aramaya, Hindistan’a taşınmaya, çeşitli ayinler yapmaya gerek olmadığı gibi; kapandığında da tepinmeye, reddetmeye gerek yoktur! Çünkü oluyordur.
İnsan, kalbinin açılmasına verdiğin alanı, kalbinin kapanmasına da verebilirse rahatlamaya başlıyor! Çünkü kendine, kendin olma açıklığını tanıyorsun ve kendine o alanı gerçekten tanırsan bir çiçek gibi yeniden açılmak kaçınılmaz ama dostum önce o hal ile kalmak var! Yani ‘kalbi aç’ demek çok kolay bir cümle ama boncuk dağıtır gibi dağıtmanın bir anlamı yok, eğer hissi içeriye düşmedi ise.. Yani kalbini açmak zorunda değilsin ya da nasıl desem bir çiçeği zorla açmaya zorlayamazsın! Bir çiçeğe, istediğin kadar su ver, özel ilaçlar kullan ama yine de o çiçek kendi zamanında açılacak ve ne kadar önlemeye çalışsan da DIŞARIDAN yine kendi zamanında kapanacak! Yaşamı, engeleyemediğin gibi, yaşamı ekstra bir güçle akmasını sağlayamazsın! Sadece eşlik edersin…
O yüzden bir adım geri gel, merdivenleri koşarak çıkmana gerek yok! Hisset, bizi insan yapan en önemli yeti: hissetmek! O yüzden hisset! Kafan karıştığında, canın yandığında, acı deli gibi olduğunda, kaldıramaz gibi olduğunda, mutlu olduğunda, sevinç çığlıkları attığında: HİSSET! HİSSET Kİ, KENDİMİZCE AÇAN ÇİÇEKLER OLALIM..